25 Aralık 2009

Seni Görüyorum

Seni Görüyorum

Namaste

Avatar filminde Navi halkının birbirlerini selamlama cümleleri...
Ne kadar basit ama ne kadar derin bir anlam barındıryor.

Seni görüyorum :
Senin içini görüyorum, güzelliği fark ediyorum ve selamlıyorum.

Oysa bizler ne kadar uzun zamandır birbirimizin hatta kendimizin içini görmeden, buna çaba göstermeden selamlıyoruz birbirimizi. Selamlaşmak bizim kültürümüzde sıradan bir nezaket cümlesine , öz barındırmayan bir rutine dönüşmüş vaziyette. Aceba evrimimizin hangi safhasında kaybettik ruhumuzla yasamayı ve makinalara hükmeden ilkellere dönüştük?

Şimdi dönüşüm zamanıdır. Şimdi uyanma ve görme zamanıdır. Hepimizin içinde tüm yaşamı olduğu mükemmellikte fark eden ve ona uyumlu yaşamaya istekli bir ruh var .

Ruhunuza sahip çıkın !

Sizi görüyorum...

12 Aralık 2009

Meditasyon : Ben'e Yolculuk..

Meditasyon seni kendi saflığına ulaştırır. Senin saflığın tanıklık etmek, izlemek, farkında olmaktır.

Altın Gelecek OSHO

Hepimizin en çetrefilli en zor yolculuğu kendi içinde çıktığı yolculuktur:
Hiç tahmin etmediğimiz engeller karşılar bizi birer birer ... Ne de olsa engelleri koyan yine kendimizdir . Ve bizi en iyi kim tanır kendimizden başka !

Egomuz, her adımda yeni bir tuzak hazırlar kendini keşfetmeye çıkmış, en ısrarcı kaşif yanına . Her adımda tanıklık ederiz kendimizin en saf haline . Yaprak yaprak açarız özümüzü saklayan katlarımızı. Ta ki bin yapraklı lotusun tüm yapraklarını açana dek.. Her yaprakta bir adım daha kenara koyarız, bize kılıç kuşanan egomuzu, korkularımızı, yargılarımızı...

Çıktığımız en zor en acı veren yolculuktur , kendi içimizde çıktığımız yolculuğumuz:
Çoğu zaman vazgeçtiklerimizdir, bizi şekillendiren ve bize yol gösteren . Oysa her zaman kolay değildir vaz geçmek... Kimi zaman bir dosttan, bir sevgiliden, bir şehirden, evden, işten ...
Ve hatta kendinden...

Bu yolculukta hem yolculuk edenizdir, hem de izleyen. Hem yürürüz, hem merak ederiz. Hem acı çekeriz, hem acıtanızdır. Hem keşfeden, hem keşfedilen ... Adım adım izleriz ruhumuza, kalbimize izler bırakanı.. Kendimizi..

Çokluktan tekliğe giden bir yolculuktur bu . Her virajda bir sıfatmızı bırakırız, daha bir öz oluruz. Her bırakışta, vazgeçişte saflaşırız, içimize en derine doğru... En derinde ise vardığımız en saf halimiz , tek halimiz, hepimiz ve hiçbirimiz.. Sıfatlarla /çoklukla başlayan yolculuğumuz TEK'liğe/ SEVGİYE ulaşır ...

Sen ki sadece SEVGİsin özünde,
Yürü ve Fark et artık
Çokluğundaki Bir'liği ve gülümse...

10 Aralık 2009

Başlangıç :Yalnızlık ve Kalabalık

Herkes tek bir birey olarak doğar ama hayata atılacak yaşa gelene kadar bir kalabalığa dönüşmüş olur. Ve insanlar bunun farkında değildir.

Doğal olarak içinde eksik olan tek bir ses, tek bir kişi var; ve o da SEN sin. Yoksa tam bir kalabalık söz konusu . Ve bu kalabalık sürekli oarak seni deli ediyor.

Dağlara ve ücra ormanlara kaçmış olan kimseler aslında toplumdan kaçmıyor; kendi içlerindeki kalabalığı dağıtabilecekleri bir yer arıyorlar. Ve içinde kendilerine yer edinmiş insanların belli ki gitmeye gönlü yoktur.

Altın Gelecek OSHO

Ve günün birinde -farklı sebeplerle de olsa- içimizdeki KENDİ sesimizi fark ederiz:

Kimimiz bir trafik kazasından kıl payı ölümün parlak ışıklı koridorundan dönmüştür, bir diğeri günde 18 saatini ayırdığı işinden ayrılmak zorunda kalmıştır veya beriki hayatının anlamı, diğer yarısı sevgilisninden ayrılmıştır. İşte o anda dünya durur. Kuşlar ötmeyi ve uçmayı bırakır etrafta. Metro biteviye gidiş gelişlerine son verir. Televizyon susar. Annen seni teselli etmeyi bırakır. şelaleler dökülmeyi.... O kısacık anlarda kainat durur... Sessizleşir..

İşte o küçücük ama mutlak sessizlikte insan cılız ve ürkek bir sesle tanışır kendi içinde. Önce anlamaz ne dediğini ne de olsa alışık değildir kendi sesini dinlemeye ve anlamaya. Ama sonra telaşlı bir huzur hisseder bu şakın sesin içinde, daha dikkatli daha alımlı dinler olur. Kendi sesinin derinliğinde bu defa kainatı duyar insan . Yavru bir köpeğin annesine seslenişini duyar, ya da bahara yaklaşın ağaçların çiçeklenişinin neşeli telaşını....Dağların gizemli yalnızlıklarını, köşedeki gazetecinin torununa sevgisini... Duymakla da kalmaz hisseder, fark eder , anlar, özler... Birden hiç tanımadığı renkli, canlı , dopdolu bir dünya fark eder etrafında . Ve tüm bunların hepsi o ürkek sesle başlar..

İlk kez tanışılan bu renklerden, hislerden, coşkulardan sonra sese odaklanır insan ... Ve o anda ne sorduğunu anlar ; hayatı değişir...

Bir tek basit soru insanı dağ tepelerinden , sonsuz derinliklere yuvarlar:

BEN KİMİM?

Ya sen SEN KİMSİN?
BİLİYOR MUSUN ?!

Gece ve Müzik

Ne zaman otursam gecenin başına,
Ne zaman müziğin,
Yazamıyorum sözünü etmek istediğim şeyleri.
Birbirinden ışığını saklayan uzak yıldızlar gibi,
Çekiliyor her şey kendi karanlığına ,
Parmak uçlarımda yıldız tozlarıyla kapatıyorum gözlerimi.......

Sil Baştan

Ne çok siliyoruz baştan, hayata yazdiklarimizi...
Ve nasıl sıfırlıyoruz hayatlarımızı...
Bazen hüzünle, bazen heyecanla..
Ama bazen, sil baştan yeniden başlamak gerekiyor iste.
Bize düşen sağlam durmak yeni baştan esen rüzgarlarda
Ve kök salmak bu defa, kırılan dallarimiza inat.

Sil Baştan

Gücün var mı sevgilim
Derin sularda inci tanesi aramaya
Cesaretin kaldıysa
Hala benle aşktan konuşmaya
Söyle canım sevgilim
Hayat bize oyun oynuyor olabilir mi
Yorgun gibi bir halin var
Duyguların karışık olabilir mi
Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Herşeyi unutmak
Sanki bugün son günmüş gibi
Dolu dolu yaşamak istiyorum ben
Her ne çıkarsa yoluma
Selam verip yürümek istiyorum ben
Sil baştan sevmek gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Herşeyi unutmak

birliğe ulaş

Birliğe Ulaş

Beri gel, daha beri, daha beri.
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür, bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.

Ne diye bu direnme böyle, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek,
ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?

Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikiside,
peki, kutlu ne, kutsuz ne?

Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
iki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?

Sen habire gevele dur bakalım,
habire 'usul boylu birlik çam ağacı' de,
sonu nereye varır bunun, nereye?

Şu beş duyudan, altı yönden
varını yoğunu birliğe çek, birliğe.
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur,
insanlara karıl, insanlara,
insanlarla bir ol.
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz.
Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane.

Erkek arslan dilediğini yapar, dilediğini.
Köpek köpekliğini ede durur, köpekliğini.
Tertemiz can canlığını işler, canlığını.
Beden de bedenliğini yapar, bedenliğini.

Ama sen canı da bir bil, bedeni de,
yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine,
hani bademler gibi, bademler gibi.
Ama hepsindeki yağ bir.

Dünyada nice diller var, nice diller,
ama hepsin de anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
sular nasıl bir yol tutar, gider.
Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak,
can nasıl koşar, bunu canlara iletir.
 

Mevlana Celaleddin Rumi