Nazilli'nin 38 km güneyinde, Karacasu bölgesinin Geyre Köyü 20. yüzyıl başlarında geçirdiği bir depremle sarsılırken köyün bir kısmı boşaltılmak zorunda kalmış. Bu tahliye esnasında Geyre binlerce yıldır altın'da sakladığı inciyi açığa çıkarmış, Batı Anadolu Toprakları bir kez daha hazine niteliğindeki antik kent Aphrodisias'ı doğurmuştur.
Güzellik, aşk ,doğa ve bolluk tanrıçası Aphrodite'e adanmış ve adına esin kaynağı olan bu tanrıçanın simgelediği özellikleri bugün de taşıyan Aphrodisias, Dadaloz vadisinin ortasında badem ,nar ve kavak ağaçlarının bereketiyle karşılıyor ziyaretçilerini.
Zenginliği, kültürel ve politik önemi yapılarının büyüklüğü ve ihtişamından açıkça belli olan Aphrodisias 1987 yılında UNESCO'nun Dünya Kültür Miras listesine , 2004 senesinde de uzmanlardan oluşan jüri tarafından Oluşturulan En İyi On Antik Kent listesine girmiştir.
Antik çağın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezlerinden olan bu zarif şehir bir Karia kenti olarak kurulmuş, altın çağını Roma döneminde yakalamıştır. Bu dönemde olağanüstü güzellikte mermer heykeller ve yapılar inşa edilmiş ve Aphrodisias stili olarak bilinen bir sanat ekolü bile gelişmiştir.
Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda kentte mimarlık ve heykeltıraşlığın yanı sıra tıp ve astronomi alanlarında da çalışmalar yapıldığı belirlenmiştir. Kentte görülebilecek başlıca yapı kalıntıları, M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılan hamam, büyük havuzlu agora, M.Ö. 1. yüzyılda Tanrıça Aphrodite için yapılan tapınak, stadyum, tiyatro, tiyatro hamamı, odeon, piskopos sarayı, felsefe okuludur.
Sonraki devirlerde üzerine tiyatro yapılan höyük, M.Ö. 5000’lere kadar giden Prehistorik bir yerleşmedir. M.Ö. 6. yüzyılda Aphrodisias küçük bir köydür. İlk Aphrodithe tapınağı da bu devirde yapılmıştır. Bu görünüm M.Ö. 2. yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile değişmiştir. Bu devirde kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşamaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus Aphrodisias şehrini kişisel koruması altına aldı. Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki iki yüzyıl içinde yapıldı.
Tiyatro ve tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlandı (Tiberius Portikosu ve Agora). Antik dünyanın en iyi korunmuş stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyordu. M.S. 3. yüzyılın sonlarında Aphrodisias Roma İmparatorluğunun Karia Eyaletinin başkenti oldu. M.S. 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi. M.S. 6. yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı. Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü. Küçük bir kasabaya dönen kent 12. yüzyılda tamamen terk edildi ta ki Türkiye'nin en ünlü fotoğraf sanatçısı Ara Güler'in tesadüfi biçimde bölgede kaybolduğu güne dek.
Ara Güler, Geyre köyün'de yolunu bulmak için durduğunda, köydeki insanların Aphrodisias'a ait sütun ve taşları, evlerinin ve işyerlerinin belli kısımlarında kullandıklarını görmüş ve bunları fotoğraflamıştır. Geri döndüğünde çektiği resimleri dönemin sanatçı-aydınlarına göstermiş ama kimse ilgilenmemiştir. Daha sonra bir ABD dergisine resimlerle birlikte yazıları göndermiş ve büyük ilgi görmüştür. Renkli resimler olursa 10 sayfa ayıracaklarını söylemeleri üzerine Ara Güler tekrar Geyre'ye gider,resimleri çeker ve yazısını yazar. Kendisinden daha detaylı yazılar istenince Kenan Erim ile görüşür ve yazılar yazılır. Kenan Bey de hafriyatlar için gerekli izinleri alıp detaylı çalışmalara başlar. Halen sürmekte olan ve New York Üniversitesi tarafından koordine edilen Afrodisias kazılarının başlangıcı, 1961 yılından vefatına kadar tüm kariyerini buraya adayan Kenan Erim'e dayanmaktadır. Bugün, çalışmaların devamı yine New York Üniversitesi himayesinde; Oxford Üniversitesi ortak çalışmasıyla sürmektedir.
Aphrodisias Müzesi: 1979 yılında ziyarete açılan Müzede, sadece Aphrodisias kazılarında elde edilen eserler sergilenmektedir. Eserlerin çoğunluğunu heykeller oluşturmaktadır. Aphrodisias’ta İ.Ö. I. Yüzyıl ile İ.S. 5. yüzyıllar arasında çok nitelikli eser veren bir heykeltıraşlık okulunun varlığı bilinmektedir. Müzede, İ.Ö. 5000’den beri Aphrodisias’ta iskan olduğunu belgeleyen Pekmez tepe ve Akropol tepe buluntuları olan Prehistorik eserler, sikkeler ve heykeller sergilenmektedir.
Ünlü filozof ve devlet adamlarına ait tondo büstlerinin bulunduğu koridorda imparator heykelleri, portre heykeller, portre büstler ve dört mevsimi simgeleyen ünik bir lahitin bulunduğu salona ulaşılır. Ara koridorda ise kentin kurucusu Zoilos’un ana mezarına ait Augustus dönemi kabartmalar görülür. Molpomene salonunda, devlet adamları tragedya peresi Molpomene ve Apollon heykelleri bulunmaktadır. Boksör heykelleri, oturur durumda betinlenmiş sanatçılara ait heykellerin bulunduğu salon ise Odeon salonudur. Köşede ise bitmemiş heykeller bulunmaktadır. Cam vitrinlerde çeşitli dönemlere ait küçük buluntuların sergilendiği koridorda Akhilleus ve Pentasilia heykellerinin ismini verdiği, Diskoforos Genç Herakles ve Çocuk Dionisos’u taşıyan Satir heykellerinin bulunduğu salona geçilir. Ortada kentin ana tanrıçası Aphrodithe’nin kült heykelinin bulunduğu salonda Aphrodithe salonudur. Bu salonda Aphrodithe baş rahibi Diogenes ve karısı Clodia Antonya Tatiana’nın heykelleri, Demos heykeli ve rahip heykelleri yer almaktadır.
Ayrıca, Müze çevresinde Tiberius Portikosundan getirilmiş kabartmalarla bezenmiş frizler ve lahitler sergilenmektedir.
1 Haziran 2008'de Afrodisias antik kentinde müzeye ek olarak Sebasteion-Sevgi Gönül Salonu açılmıştır
Katman katman kalbinde sakladığı sırlarını ve hazinelerini bizimle paylaşan Aphrodisias göğe yükselen zarif sütunları ve yapılarıyla , tarihin pek çok döneminden sırlar fısıldıyor gezginlerin kulaklarına. Dinler misiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder