23 Ekim 2014

Travel: Sanatın Romantik Kenti Roma



İnsanın kendine giden yol kaç/hangi coğrafyadan geçer ? 
Capitol Tepesinden, bugün müze olan sarayın terasından   Il Foro Romano ' ya bakarken aklımda dolanan soru buydu... Dalıp gitmiştim uzaklara .. Eski hatırlarımdan sahneler bugüne sızıverecekmiş gibi hissediyordum. Uzaktan görünen Kolezyum'dan sanki gladyatör dövüşlerine tempo tutan Romalıların sesi geliyordu... Derken bir Japon turist kafilesi sardı etrafımı ve kendimi, fotoğraflarını çekmem için bana kameralarını uzatan uzakdoğulu çifte anlamsızca bakarken buldum.. Geri dönmüştüm.. 

Yaşayan bir açık hava müzesi olan Roma işte böyle sık sık içine çekiyor sizi, tarihin farklı dönemlerine alıp götürüyor, parçası olarak hissettiriyor . Her bina, her sokak , her kaldırım taşı tarihten bir şahit; hikayelerini anlatıyor duymak isteyen kulaklara..Bu hafta Tiber Nehrinin kıyısına  kurulmuş Roma ve  bana fısıldadıkları sevgili arkadaşım Mimar Kuzey Çiner' in objektifine takılan karelerde . Haydi buyrun  Roma da sanat ve tarih turuna : 



Roma’nın tarihine ait ne varsa benim de bu şehirde en sevdiğim müze olan Capitoline Müzesi'ndedir. Eğer üçüz  binadan oluşan müze kompleksini görmediyseniz, Roma’yı görmüş ve anlamış sayılmazsınız. Forum’un yanında ve Vittorio Emanuele II Abidesi’nin hemen arkasında kalan Capitoline Hill’deki Capitoline müzeleri ve Campidoglio Meydanı, Vatikan’ın desteği ile eski şehir üzerine Michelangelo’nun tasarımı Ile inşa edilmiştir. İnşaasına 1536’da başlanan saray ve meydan ancak 17.yy’da tamamlanmıştır. Tüm bu gecikmelere rağmen 1734’te bronz heykelleri sergilemek üzere açıldığından, dünyanın ilk müzesi olarak tarihte yer etmiştir. Pope Sixtus' IV'un 1471’de bağışladığı bronz heykeller daha sonra müzenin en değerli hazinesi olmuştur. 

Palatine ve Capitoline Tepeleri arasında bulunan ve dikdörtgen şeklinde planlanan Roma Forumu Antik Roma’da şehir merkezidir ve toplum hayatının da merkezi olmuştur.  MÖ 5. yüzyıldan MS 5. yüzyıla kadar en önemli anıtlar burada inşa edilmiştir.  Roma Forumu’nun sahip olduğu bütün alan içerisindeki tapınaklar, binalar ve anıtlar ile dünyadaki en büyük arkeolojik alanlardan biridir.Antik Roma sakinleri Tarafından  “Forum Magnum” ya da sadece “Forum” olarak adlandırılan şehrin kalbinde bugün hala Settimio Severo Takı, Saturno Tapınağı, Vestali Evi, Mamertine Hapishanesi, Antonio ve Faustina Tapınağı ve Tito Takı gibi eserleri görebilirsiniz. 

Roma Forum’un hemen doğusunda, MS 72 yılında inşa edilen Kolezyum, (Colosseo) 55.000 izleyicinin giriş yapabileceği 80 arklık girişlere sahip, dünya'nın en büyük amfi tiyatrosudur.188 metre uzunluğu, 156 metre genişliği ile devasa bir yapı olan tiyatro Roma mimari ve mühendisliğinin en önemli eseri olarak kabul edilir. Sadece tiyatro oyunları için değil, hayvan dövüşleri, idamlar ve gladyatör mücadeleleri için de kullanılmıştır. Orta Çağ’ın başlarında kullanımı durdurulan yapı, günümüze bir kısmı zarar görmüş olarak ulaşmıştır. Depremlerin ve taş çalanların bu zarara neden olduğu düşünülmektedir




Tiber nehri kıyısında yürürken ve Sant’angelo Köprüsünden geçerken gördüğünüz kale , Dan Brown'un Melekler ve Şeytanlar Kitabı'nın ve daha sonra çekilen filminin baş aktörü  Castel Sant’angelo 'dur. İmparator Hadrian için MS 130 – 139 yılları arasında inşa edilen kale papanın evi ve hapishane gibi değişik amaçlarla kullanılmıştır. Hatta Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan da hapishanede mahkum edilmiştir. Önceki papalar tarafından tehlike durumlarında korunma amaçlı buraya saklanılmıştır. Castel Sant’angelo’yu Vatikan’a bağlayan gizli alt geçit hala burada bulunmaktadır. Orta Çağ’da is şehrin kuzey girişini korumak için kaleye dönüştürülmüştür. Günümüzde Rönesans resimlerinden antik silahlara kadar pek çok sergiyi barındıran National Museum of Castel Sant’angelo (Castel Sant’angelo Ulusal Müzesi)  olarak  ziyaretçilerini ağırlamaktadır.

Vatikan'da rönesansın ünlü sanatçısı Bernini tarafından tasarlanan Ve aynı adı taşıyan meydanda yer alan San Pietro Bazilikası Hristiyan dünyasının en büyük bazilikasıdır. San Pietro Bazilikası yaklaşık MS 4. yüzyılda İmparator Constantine’in isteği üzerine Saint Peter’ın şehit düştüğü yerde inşa edilmiştir. Yaklaşık 20 bin kişiyi barındırabilen bazilika zamanla büyümüş ve zenginleşmiştir. İlk restorasyon çalışması 15. yüzyılda papanın isteği üzerine Roma Rönesans ve Barok tarzında yapılmıştır. 136 m yüksekliğindeki devasa kubbenin planı Michelangelo’ya aittir. Ama Michelangelo’nun çizimlerine göre kubbeyi 1588 – 89’da tamamlayan kişi Giacomo Dalla Porta olmuştur. San Pietro Bazilikası’nın en üstünde yer alan 42 metre çaplı kubbe muhteşem bir panoramik Roma manzarası sunar. Kilise haricinde ayrı bir girişi bulunan kubbeye  320 basamaklı merdivenlerle ya da asansörle çıkmak mümkündür.

Vatikan Müzesi 42 bin metrekare alanıyla dünyanın en büyük müze kompleksidir. Yüzyıllar boyunca farklı papalar tarafından toplanan değerli resim, heykel, harita gibi 70 binden fazla sanat eserlerini bünyesinde barındırır. Müzenin ana kısmı 1503 -1513 yılları arasında Julius II tarafından oluşturulmuştur. Kompleks içerisinde ziyaret edilecek birçok yer vardır. Fakat en çok dikkat çeken noktalar Sistine Şapeli, Raphael’in Odaları ve Etrüsk Müzesi'dir. Sistine Şapeli en değerli sanat eserlerinin bulunduğu yerdir. Yine de tüm Dünya'da en dikkat çeken kısmı ise tavanın tam ortasında yer alan ve Adem'in yaradılışını konu alan  Michelangelo nun “Yaradılış” isimli Eseri ve Tanrı resmidir. Vatikan Müzesi turunun son durağı olan şapel, her yıl dünyanın dört bir köşesinden gelen Gezginlerin en çok ziyaret ettiği noktadır. Sistine Şapeli günümüzde hem dini hem mimari hem de sanatsal açıdan oldukça değerli bir mirasdır .


Antik Roma'nın tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edilen , 43 metre çapa sahip büyüleyici kubbesiyle ziyaretçileri etkisine alan yapı Panteon' dur .Tüm Roma yapıları içinde en iyi korunmuş olanı ve muhtemelen de dünyada döneminin en iyi korunmuş binasıdır. Tarih boyunca, 7. yüzyıldan bu yana Hıristiyan kilisesi olarak kullanılan Panteon Roma'daki en eski betonarme kubbeli binadır ve o zamanın teknolojisi ile nasıl inşa edildiği hala bir soru işaretidir.Bu devasa kubbenin ortasında bir delik bırakılmıştır. Bir efsaneye göre şeytanların bu delikten çıtıklarına ve gökyüzüne yükselerek yok olduklarına inanılır. Diğer efsaneye göre de o dönem romalılar tanrılarının gökyüzünde oturduklarına inanırlarmış. Bu nedenle bu delik sayesinde tanrıları ile aralarındaki iletişimin daha iyi olacağına inanıyorlarmış.


Her daim canlı  sokaklardan ve tarihi merkezlerden birden Barok tarzının baş yapıtı kabul edilen Piazza Navona’ya çıkarsınız. Şehrin göbeğinde bulunan bu meydan mimarisi ve etkileyici sanat eserleri ile vakit geçirilmesi gereken bir yerdir. Tüm Roma meydanları içerisinde Piazza Navona, Roma hayatının en canlı yaşandığı yerlerdendir. Uzun bir süre buluşma noktası olarak kullanılan meydan, ayrıca pazarlara, yarışlara ve farklı organizasyonlara ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde yaya geçişine açık olan Piazza Navona, Bernini Tarafından yapılan, Dört Nehir Çeşmesi ve tam karşısında Sant’Agnese Kilisesine ev sahipliği yapar. Meydanda Bernini’nin eserlerine ilaveten Francesco Borromini ve Pietro da Cortona’nın çalışmaları da bulunmaktadır.

Türk gezginler Tarafından Aşk Çeşmesi olarak bilinen Trevi Çeşmesi Roma’daki en büyük ve en ünlü barok tarzı çeşmedir. Trevi Meydanı’nda bulunan ve MÖ 19. yüzyılda inşa edilen bir su kemeri olan Aqua Virgo’nun sonuna inşa edilen çeşme İsmini bundan ve üç sokağın birleşim noktasında olmasından almıştır. Bİr tiyatro sahnesine benzeyen , büyük dikdörtgen şeklindeki çeşmenin havuz kısmı da vardır. İşte meşhur havuza para atma geleneği burada gerçekleşir. İnanışa göre çeşmeye bozuk para atan kişi bir gün Roma’ya dönecektir. Sağ elle sol omuz üstünden Trevi Çeşmesi’ne para atmak kişiye iyi şans getirir. Bir bozuk para atmanın bir gün Roma’ya dönüleceğine, iki tane bozuk para atmanın Romalı güzel bir kıza aşık olunacağına, üç tane bozuk para atmanın ise Roma’da birisi ile evleneceğine işaret ettiğine inanılır. Turistlerin Roma’da mutlaka ziyaret ettikleri Trevi Çeşmesi özellikle öğle saatlerinde o kadar kalabalıktır ki fotoğraf çektirecek yer bulmak bile zordur.


Villa Borghese dünyanın ve Roma’nın en muhteşem küçük sanat müzesidir. Kardinal Scipiona Borghese tarafından 17. yüzyılda oluşturulan koleksiyon, Giovanni Bellini, Titian, Caravaggio, Antonello da Messina, Raphael, Correggio gibi ünlü sanatçıların baş yapıtlarını içerir. Bugün müzede kanlı Roma amfisinin mozaiklerinin örneklerinden, Canova tarafından yapılan Pauline Bonaparte’un başsız heykeline, Bernini’nin muhteşem mermer Davud ve Apollo heykellerinden, barok tarzının şaheserlerine kadar pek çok eser sergilenmektedir. 20 odalı müzede Rönesans ve barok tarzı pek çok eser mevcuttur. Gün içerisinde  belirli Sayıda ziyaretçinin gezmesine izin verilen küçük Müzenin biletleri çok çabuk tükenmektedir. Bu Sanat mabedini gezmekten mahrum kalmamak için önceden online bilet almak faydalı olur. (http://www.rome-museum.com/borghese_gallery.php) 

Hatta Roma seyahatinizi planlarken Roma Pass adı verilen   sanat,kültür aktiviteleri ve ulaşımDa geçerli olan, indirim ile giriş kolaylığı sağlayan kartı almanızı tavsiye ederim . Roma Pass ile 45 anıt, müze ve arkeolojik alana indirimli ve hızlı girebilir, toplu taşıma araçlarından ücretsiz faydalanıp, sağlık hizmetlerinde indirim elde edebilirsiniz. 34 Euro karşılığında satın aldığınız Roma Pass üç gün boyunca aktif oluyor.

Kültür, sanat, tarih, dini yapılar gibi konularda gezi rotaları olan Roma alışveriş konusunda da ziyaretçilere zengin seçenekler sunmaktadır. Birçok Hollywood filminde bile alışveriş sahnelerinin çekim yeri olan Roma'da kolaylıkla ünlü İtalyan tasarım markalarının cazibesine kapılabilirsiniz. İşte Via Condotti bunun için biçilmiş kaftandır. Ana alışveriş noktaları via del Corso, via Condotti ve via Cola di Rienzo’da bulunmaktadır. En güzel tasarım ürünleri via Cola di Rienzo’da bulunurken via del Corso fiyat seçeneği açısından daha uygun seçenekler sunmaktadır. Via del Tritone, Piazza Campo de’ Fiori ve Pantheon daha uygun fiyatlı ürünlerin bulunabileceği yerlerdir. Ayrıca buralar vakit geçirmek ve kafelerde İtalyan mutfağının lezzetlerini keşfetmek için de uygun caddelerdendir. Bir kahve söyleyin ve etraftaki renkli kalabalığın, Roma'nın güzel binalarının seyrine dalın.

Roma çok sesli bir şarkı..

Ister şehrin tarihi sokaklarının , canlı kafelerinin keyfini sürün. Kentin çoşkusunu ve enerjisini yaşayın . Ister lüks ve şık caddelerinde tasarımcıların koleksiyonlarının izini sürün. Ister sevdiğinizle romantik gün batışlarının, İtalyanca aşk şarkılarının, şarabın ve aşkın peşinde koşturun ... Ya da benim gibi Bernini , Michelangelo, Caravaggio, Leonardo da Vinci, Giotto, Raphael ve Titian gibi sanatçıların dokunuşlarının,renklerinin izini sürün şehrin tüm tarih ve sanat kokan köşelerinde , kendi ruhunuzu takip ederken...

Amacınız ne olursa olsun Roma kucaklar bağrına basar sizi; yeter ki O'nun sesini duyun ve takip edin...

Yapmadan Dönmeyin : 

# Trevi çeşmesine para atıp dilek dilemeden ve meydandaki roma dondurmacılarından dondurma yemeden .
# Capitoline Müzesi'nin terasından Foro Romano ve Kolezyumu seyredip Gladyatör dövüşlerini hayal etmeden .
# en az bir müze gezmeden
# Vatikan da Sistine Şapelinde Tanrı ile Adem'in el ele tutuştuğunu görmeden
# Pantheon un devasa kubbesindeki Tanrı nın gözüne bakmadan
# İspanyol merdivenlerini çıkmadan 
# Navona meydanında oturup Dört Nehir Çeşmesi ni izlemeden 

Sakın dönmeyin 


13 Ekim 2014

Travel: Su Medeniyeti : Sagalassos



“Sagalassos’u ilk ziyaretimle hayatım tamamen değişti. Ondan sonra geçireceğim tüm mutlu ve hazin zamanların da temeli oldu bu ziyaret. O gün ve sonrasında pek çok büyülü an yaşadım. İlk ziyaretimizde, minibüsümüzün iki metre önünde uçan bir kartalla, adeta bizzat Zeus’un koruması altında, Ağlasun’a kadar geldik. Bununla başlayan unutulmaz anlardan bir diğeri de, bir gün, sabahın ilk saatlerinde, Antoninler Çeşmesi’ne ait “küçük” Dionysos heykelinin başını çevirdiğimde, tanrının bana gülümsemesiydi. Sanki on dört yüzyıl sonra gün ışığını tekrar gördüğü için minnettardı.”

Belçikalı Arkeolog Marc Waelkens “Hayatımın Rüyası”  olarak tanımlamıştı Sagalassos ile tanışmasını... Ben de kazı ekibi tarafından tekrar ayağa kaldırılan ve bugün yeniden orijinal yerlerinden sular akan çeşmeleri görünce büyülü bir yer, bir "su medeniyeti" olarak hafızama kaydetmiştim Sagalassos' u.

Antalya'dan 110 km. yol alarak ulaştığım antik kent güncel coğrafyamızda Burdur'un şirin ve bereketli Ağlasun ilçesi sınırlarında yer alıyor. Elbette Ağlasun da cana yakın insanları, tarıma elverişli yaylaları ve içine rahatça kabul edildiğiniz huzurlu hayatıyla başlıbaşına ziyaret sebebi. Ama Batı Toroslar üzerinde 1600 m. de yer alan Sagalassos, zahmet edip kendisini görmeye gelen ziyaretçilerine bir hazine sandığı gibi sırlarını açıyor , içine çekiyor ... 



Sagalassos’un yakın çevresinin tarihi, MÖ 12 binlere kadar uzanır. MÖ 3 binde ilk yerleşim izlerinin fark edildiği Sagalassos, MÖ 1600’lerde Pisidia coğrafyası içerisinde kalır. Sagalassos antik  kentinin yazılı kaynaklardan bilinen tarihi, Büyük İskender’in M.Ö. 333  yılındaki fethi ile başlar. İskender’in ölümünün ardından kent, kısa bir süre  seleflerinin idaresinde kalır. M.Ö. 281 itibariyle, Seleukoslar’ın kontrolü  altına girer. M.Ö. 188-133 yılları  arasında Bergama Krallığı’nın parçası olur. M.Ö. 129’dan itibaren  çeşitli Roma eyaletleri içine dâhil edilen Sagalassos, son olarak M.Ö 39’da  Roma’nın Galatya eyaletinin en önemli kenti olur. MS 3. yüzyılın başına kadar mimari yönden en parlak devrini yaşayan, görkemli yapılarla donatılan kent, MS 518’de ağır bir deprem geçirir. Yıkılan yapılar tamir görüp yenilense de MS 7. yüzyılda yaşanan yeni bir deprem, hem kenti yok eder, hem de su kaynaklarını kapatır. 

Bu dönemde ardı ardına gelen depremler ve özellikle Arap saldırıları ile bölge nüfusu azalır ve Sagalassos terk edilme sürecine girer. Kaderine bırakılan şehrin üzeri depremler sonucunda hemen yamacına kurulduğu Akdağ’dan inen toprak kütleleriyle örtülür. Böylece doğa tarafından koruma altına alınmış olan  Sagalassos derin bir uykuya dalar. Ta ki, yüzlerce yıl sonra, 1706’da Fransız gezgin Paul Lucas gelene kadar. Lucas seyahatnamesinde antik kentten perilerin yaşadığı büyülü yerler olarak söz eder. Sagalassos’un gerçek kimliği, 1824’te İngiliz papaz Francis Arundell tarafından tespit edilir. Arundell, kentin Batı Torosların en önemli antik kentlerinden Sagalassos olduğuna işaret eder. 1985’lerde İngiliz araştırmacılar, Stephen Mitchell başkanlığında bölgeye giderler. 1986 yılındaki araştırmalara katılan Belçikalı arkeolog Marc Waelkens ise Sagalassos’u yüzlerce yıllık uykusundan uyandıran bilim insanı olur.

1989’dan yılında  başlayan 1990 senesinde bu yana  Prof.  Dr. Marc Waelkens başkanlığında yürütülen, kazılarda pek çok yapı ve  eser ortaya çıkarılmıştır. 2007 ve 2008 yılarındaki kazılarda ortaya çıkan ve boyları 5  metre  olan İmparator Marcus Aurelius ve İmparator Hadrian’a ait heykeller, Burdur Arkeoloji Müzesi'nde görülmesi gereken eserlerdir.  Roma imparatorluğu' nun beş önemli  seramik merkezinden biri olan Sagalassos ,1000 yıllık  seramik üretim merkezi  olması ve şehir plancılığı açısından şekillenme yöntemi ile 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası geçici listesine alınmıştır.



Sagalassos terk edildiği günden günümüze en iyi ayakta kalmış kentlerden biridir: 
Bugünün gezginleri  kentin Yukarı Agora’sında (meydanı), restore edilmiş ve suları çağlayan bir anıtsal çeşme (Antoninler Çeşmesi ) yaklaşık 13m. yüksekliğinde onursal sütunlar, iki kemerli kapı ve agorayı çevreleyen yapıların kalıntılarını görebilirler. Antik kentte ayrıca devasa bir Roma hamamı, bir kütüphane, suyu pınarından akan küçük bir çeşme, bir kent konağı, 9000 kişilik bir tiyatro ve şehrin bin yıllık tarihini anlatan başka pek çok eser yer alır. Farklı uzunluktaki üç ayrı gezi rotası bir buçuk ila dört saat arası bir sürede şehrin güzelliklerini keşfetmenizi sağlar. Gezi rotalarıyla alakalı haritalar ve tanıtım broşürleri kapıdan temin edilebilir ve daha anlayarak gezmeye çok yardımcı olur. Bu güzergahlarda keşfedilecek şehir yapılarının listesi alanın genişliği ve zenginliği açısından fikir verir:

1 İskender Tepesi
2 Hadrian ve Antoninus Pius imparatorluk kült alanı
3 Erken Bizans Sur Duvarı
4 Sütunlu Cadde
5 Tiberius Kapısı
6 Aşağı Agora
7 Severuslar Çeşmesi
8 Hadrian Çeşmesi
9 Apollo Klarios kutsal alanı içinde Hıristiyan Bazilikası
10 Odeon (kapalı tiyatro)
11 İmparatorluk Dönemi Roma Hamamı
12 Kent Konağı
13 Macellum (gıda pazarı)
14 Yukarı Agora
15 Antoninler Çeşmesi
16 Meclis Binası
17 Aziz Mikael Bazilikası
18 Dor Tapınağı
19 Kuzeybatı Heroon
20 Stadyum içinde Şehitlik Bazilikası
21 Hellenistik Çeşme
22 Neon Kütüphanesi
23 Tiyatro
24 Çömlekçiler Mahallesi


Sagalassos yaz döneminde kazı ekibi gönüllüleri tarafından ücretsiz gezdirilir . İngilizce, Fransızca, Almanca ve Flamanca dillerinde rehberlik almak mümkündür. Rehberlik ve daha detaylı bir gezi programı oluşturmak için www.tursaga.com adresini ziyaret edip incelemeniz faydalı olur.
Temmuz ve Ağustos ayları arkeologları Sagalassos'ta çalışırken görmek için en uygun zamanlardır. Haziran ayının sonunda da alan içinde çeşitli hareketlilik görülebilir, çünkü arkeologlar sezon için kazı alanını hazırlamaya başlamıştır. Alanı ziyaret saatleri arkeologların çalışma saatleri ile aynıdır: Sabah 07.30 ile akşam 18.00 arası. Yaz aylarında ise ziyaret saatleri 19.00'a kadar uzatılmıştır


Torosların  eteklerinde kurulu Sagalassos; aşkların, ihtirasların, imparatorların, tacirlerin şehridir. Hala en şaşalı döneminde fakat sonsuzlukta...Bulutların arasındaki bu antik kente vardığınızda bir anda kendinizi Roma döneminde -Sagalasoss'un zamansızlığında- buluverirsiniz. Sanki biraz kulak kabartsanız şehrin yoğun hayatının izlerini duyacakmışsınız gibi gelir: Çömlekçiler mahallesindeki hararetli üretimin sesleri, Meclis Binasındaki ateşli politik tartışmalar, Agoradaki ticaret trafiğinin gürültüsü ya da Antoninler Çeşmesi'nde buluşan aşıkların tatlı fısıltıları .... Tıpkı zamanın içinde havada asılı kalmış gibidir bu kentte... İşte bu yüzden her defasında yeniden gelmek isteyerek veda edersiniz Sagalassos' a...

Antik şehri arkanızda bırakıp Akdağ' dan aşağı süzülürken hüzün kaplar içinizi. İşte o an Ağlasun merkezinde durup, Anıt Çınarın altında oturup yorgunluk atmak zamanıdır. Hele bir de tam karşıdaki fırından sıcak simit alıp , çayları da söylerseniz o anda size tavsiyem mutlaka yan masalarda oturan Ağlasun'lu amcaları selamlayıp, sohbete başlayın. Ve kendinizi Ağlasun'un meşhur misafirperverliği ile şımartmaya hazır olun. Bir de onlardan dinleyin Sagalassos'un tarihini ve yapılan çalışmaları... Eminim Antik kentlerine ve tarihi miraslarına bu denli sahip çıkan yöre sakinleri sizleri de çok şaşırtacak ve hoşlanacaksınız... Sanırım bunu da yine en iyi Marc Waelkens özetlemiş:

"Sık sık bu ilk yıllarımızı özlemle anıyorum. 19. yüzyıl gezginleri gibi hissederdik; gerçi onlar yardımcıları ile birlikte çoğunlukla bizden daha iyi koşullarda konaklamışlardı. Ağlasunluların sıcak misafirperverliği ise her zorluğu unuttururdu. Kazı çalışanları ve Ağlasunlu “hemşeri”lerimle aramızda oluşan ve bugün bizi bağlayan sıcak ve yakın dostluğun temelleri o yıllarda atıldı. Aramızdaki bu bağın, Sagalassos’un gelecekte korunması için de en iyi güvence olduğuna inanıyorum.”



Nasıl gidilir:
Ziyaretçilerini bekleyen Sagalassos, Antalya Havaalanı’ndan 110 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Ayrıca Antalya-Pamukkale ve Kapadokya-Antalya arası yolculuk yapacaklar için bir duraklama noktası konumundaki kent, Burdur ile Isparta’ya sadece 30 kilometre mesafede. 

Ziyaret için en iyi dönem:
Eğer 1 Haziran-1 Eylül tarihleri arasında bölgeyi ziyaret etmek isterseniz, hem kazı çalışmalarını izleyebilir hem de Sagalassos’un gönüllü rehberleri tarafından ücretsiz olarak İngilizce, Fransızca, Almanca, Flamanca dillerinde gezdirilebilirsiniz

Unutmayın:
Sagalassos normal şartlar altında yazları güneşli ve sıcaktır, gün içerisinde ısı 30° ve 35° C arasında değişmektedir. Ziyaret sırasında yanınızda şapka, su ve güneş kremi bulunması ve yürüyüşe elverişli ayakkabılar giymeniz faydalı olur.
Eğer yaz ayları dışında ziyaret ederseniz, yine alanı ziyaret etmeniz mümkündür. Ancak Sagalassos deniz seviyesinden 1600 metre yukarıdadır ve sonbahar bitiminde, kışın ve ilkbaharda yoğun miktarda kar yağışı etkisi altında kalmaktadır. Bu dönemlerde hava koşullarının alana ulaşımı zorlaştırabileceğini dikkate alın.