30 Aralık 2014

Travel: Mimari Harikalar Diyarı : Dubai

 

Kış ve soğuk hoşunuza gitmiyorsa, şöyle güneşin hükümranlığında deniz kenarı biryerler aklınızdan geçiyorsa işte Dubai tam size göre ! Üstelik Ekim- Mayıs arası gidilecek en iyi zaman , zaten yaz aylarında kavurucu sıcaklar sebebiyle Dubaililer bile terk ediyor şehri . Haydi şimdi  Dubai' yi keşfetmeye ...

Dubai Arap Yarımadası'nda Birleşik Arap Emirliklerini oluşturan yedi emirlikten birisidir. 1900'lü yıllarda küçük bir balıkçı ve liman kasabasıyken 1930'larda Dünya Genel Ekonomik Krizinin, Dubai İnci Piyasasını da etkileyerek çökmesine yol açmasından uzun bir süre sonra 1969'da Dubai'de petrol bulunarak ihraç edilmeye başlandı. Dubai ekonomisi tarihsel olarak petrol sanayisi üzerine kurulmuş olsa da, Emirlik batı tipi işletmecilik usulleriyle yürüttüğü turizm, havayolları, gayrimenkul işlemleri ve mali hizmetler alanında önemli gelir kalemlerini oluşturmuştur. Aynı zamanda yolcu ve kargo taşımacılığı sektörlerinde de merkez konumdadır. Bugün, Dubai Ortadoğu ve Basra Körfezi bölgesinde sürekli gelişen dünya çapında bir kent olarak ticari ve kültürel bir merkez, kozmopolit bir metropol kentidir.

Dubai birçok farklı mimari tarzda bina ve yapı koleksiyona sahiptir. Şehir çoğu dünya'nın en yüksek binaları olan gökdelenleri ile övünmektedir. 2010'da Burç Dubai (Burj Khalifa'nın)'nin bitirilmesiyle Dubai dünya'nın en yüksek binasına ev sahipliği yapma ünvanını almış oldu . Gökdelen sahip olduğu 829.8 m uzunluğu ile dünyanın en yüksek binasıdır. İslami mimari örnek alınarak; bir çöl çiçeği çeşidi olan ve Dubai'de görülebilen hymenocallis çiçeği soyutlaması olarak üç parçalı ayak üzerine tasarlanmıştır. Betonarme üzerine çelik konstrüksiyon olarak inşa edilmiştir. İçinde otel, iş yeri ve restaurantları barındırmaktadır. Eğer yükseklik rahatsız etmiyorsa Burj Khalifa'nın 124. Katındaki At the Top isimli gözlem noktasından Dubai'ye yüksekten bakmanızı öneririm . Özellikle gün batımında çok yoğunluk olduğu için buraya çıkmak için biletinizi internetten önceden almanız epey yardımcı olur. Yok o kadar yükseği kaldıramam diyorsanız o zaman gökdeleni arka fona koyarak yapılan fıskiye ve müzik gösterisi de görülmeye değer. The Dubai Fountain 30 dakikada bir tekrarlanan ve 150 metreye ulaşarak Dünya'nın en yükseğe fışkıran su şovudur. Bu şovu izleyip yolunuza devam ettiğinizde ise Dubai Mall 'a ulaşmış olursunuz.


Dubai’nin şehir merkezi olarak kabul gören bu alışveriş merkezi, 1200 mağaza ile en'ler kategorisinde Dubai'ye bir artı daha eklemiş oluyor.  İçinde köpekbalıklarıyla yüzülen akvaryum, şelaleler, buz pateni pisti, sinemalar, SEGA isimli bir video oyunları merkezi de olan bu devasa yer herkesin buluşma alanı. Bu alışveriş merkezini bir günde tamamlamak kesinlikle mümkün değil. Ama gezmek için kısıtlı zamanınız varsa ,dev boyutlardaki akvaryumu, olimpik boyutlardaki buz pateni pistini ve Dünya’nın en ünlü markalarının oluşturduğu Fashion Avenue’şunu mutlaka görmenizi tavsiye ederim.

Dubai, alışveriş tutkunları için, kendilerini cennette hissedebilecekleri bir yer. Gezilecek pek çok alışveriş merkezi var. Dubai Malldan önce Dubai’nin en büyük alışveriş merkezi olan Mall of Emirates de bunlardan biri. Dubai Mall kadar büyük olmasa da içinde her markayı yine her bütçeye uygun ürünü bulunduruyor. Mağaza ve restaurantların yanı sıra kapalı bir kayak merkezi var. Yani plajdan sonra kayak için Mall of Emirates'e gidebilirsiniz.


Dubai'nin en lüks yerleşim  bölgesinden biri Jumeirah . Deniz kıyısındaki bölgede şehrin en lüks evleri, binaları ve dünyanın 7 yıldızlı tek oteli olan Burj El Arap yer alıyor. Oteller dışında lüks konutların yer aldığı bölgede, gökdelenlerin kıyısına kadar gelen yat limanı bulunuyor. Karanın içine deniz getirerek oluşturulmuş bölge, kıyıda demirli olan lüks yatları ile de dikkat çekiyor. Cafe ve restoranlarında yer aldığı Jumeirah hem turistlerin hem de Dubaililerin akşam saatlerinde yürüyüş yaptıkları bir yer. Çarşafları ve ağır makyajları ile Arap kadınlarının da boy gösterdiği Jumeirah, Dubai’nin yürüyüş yolu olan tek yeri. Malum iklim dışarıda gezmeye çok müsait değil ama çok sıcak olmayan mevsimde deniz kıyısı boyunca uzanan Jumeriah sahil yolunda yürüyüş yapıp vakit geçirmek oldukça keyifli. Ayrıca Dubai 'nin simgesi haline gelen Burj El Arab'ın da en güzel kareleri bu yürüyüş yolu güzergahında yakalanıyor. Jumeriah plajı ise en gözde plajı Dubai'nin. Plaj olarak diğer bir alternatif ise Kite Beach.

Akşam Dubai'de Venedik'e doğru uzanmak isterseniz istikametiniz doğruca Medinat Jumeirah. Özellikle akşamları vakit geçirmek için keyifli bir yer burası . Kanallarla birbirine bağlanan otel odaları, tekneyle götürüldüğün bar bölgesinde suya nazır manzara- özellikle yine Burj El Arab   panoraması harika-  keyifli restaurant ve barlar , çarşı alanında sisha (nargile) keyfi, gece dans için kulüpler seçenekler arasında. Eğer buradaysanız, Al Fayrooz'da aperatifinizi alıp, Pierchic'de deniz ürünlerinin zevkini çıkarabilir, Centimetro'da manzaraya nazır oturup, Trilogy'de DJ elinden çıkma elektronik müzikle dans edip eğlenebilirsiniz.


Jumeriah Bölgesi'nin hemen yanında ise Dubai'nin dünyada tanınmasında rol oynayan Palmiye Adası yer alıyor. Uzay fotoğraflarından da görünen Palmiye Adası'nı gezdiğiniz zaman cennete mi geldim' düşüncesine kapılabilirsiniz. Dünya zenginlerinin ve ünlülerinin villalarının bulunduğu dünyanın 8'inci harikası olarak kabul edilen adada her türlü lüks ve güzellik bir arada. Palmiye Adası'nın en ucunda yer alan Atlantis Otel de mutlaka ziyaret edilmesi gereken noktalardan. Otel içinde dev bir akvaryum ve yunusların gösteri yaptığı bir havuz bulunuyor. Turistlerin akın ettiği ve alışveriş yaptığı otel, çok estetik manzaralara ev sahipliği yapıyor. Eğer Palmiye Adası'ndaysanız...One and Only Otel’e de mutlaka uğramalısınız. Burası içinde pek çok restoran ve bar olan bir zevk oteli. STAY by Yannick Alléno’da yemek yedikten sonra, havuz kenarında bir kokteyl almanızı öneririm.


Su parklarında vakit geçirmekten hoşlanıyorsanız Jumeriah Beach de Wilde Wadi ve Palmiye Adası'nda Aquaventura seçenekleriniz arasında. Her ikisi de ziyaretçilerine en eğlenceli su aktivitelerini sunmak için tasarlanmış . Ziyaret için seçim sizin !

Deira bölgesi ise İstanbul'da Mahmutpaşa- Kapalıçarşı- Beyazıt bölgesinin daha az tarihi hali olarak düşünebilirsiniz. Dubai’nin bu bölümü geleneksel ile moderni karıştıran gerçek anlamda eklektik bir yapıya sahiptir. Al Ras tarafında metroyla inip mini altın çarşısını gezdikten sonra, bir dirhem verip karşı tarafa, Kapalıçarşı’yı andıran Al Souk mahallesine geçebilirsiniz. Burası  her tür mal satan, dolup taşan dükkanlarla dar pasajlardan oluşan kalabalık bir mahalledir. Deira’da daha doğuda ve Körfez’in kıyısı boyunca kargolarını yükleyip boşaltan antik yelkenlileri bulacaksınız. Ayrıca çinilerle kaplı camisini, elektronik dükkanlarını, müzesini gezebilirsiniz.Bunların yanında ise Deira’nın gelişen iş bölgesinin ışıldayan cam ve çelik kuleleri gibi çarpıcı binalar yükselir. Bu bölgedeki ilgi çekici noktalar arasında Deire Şehir Merkezi alışveriş merkezi, Dubai Creek Golf & Yacht Club, tenis stadyumu, Century & Irish Village ve daha da çok mağaza, restoran ve eğlence yerine sahip Dubai Festival Merkezi yer almaktadır.

Ve Çölde Safari... 

Dubai çölde bir modern zaman vahası haliyle çölün kalbine yapılacak bir gezi olmadan Dubai seyahati tamamlanmış sayılmaz. Sabah erken veya gün batımı saatinde yapılan turlarda harika fotoğraf kareleri yakalamak mümkün. Özellikle 4x4 jeeplerle yapılan çöl safarileri sırasında deneyimli şoförlerin kum tepecikleri üzerinde yaptıkları akrobatik hareketler mide bulantılarına yol açsa da yine de bu macera Dubai'de yapılacaklar listesinde ilk sıralarda yer alıyor. Yaklaşık 1 saat süren çöl safarisinin ardından aktivite istasyonuna ulaşılıyor. Burada dileyenler kum kayağı yaparak kum tepelerinden kaymak veya ATV sürüşü gibi aktivitelere katılabilir, dileyenler kuma yatarak çölün dinginliğinde huzur bularak dinlenebilir. Bu molanın ardından çölün kalbinde sürüşe devam edilip gün batımında Bedevi kamplarına ulaşılıyor. Burada otantik halı ve minderlerle dekore edilen fellah adı verilen çadırlarda geleneksel Arap misafirperverliğinin sergilendiği kahve ve hurma ikramı ile karşılanıyorsunuz. Ayrıca Dubai'nin sembolü olan şahinleri de görme imkanınız var. Ve tabi ki çölde deveyle de dolaşıp fotoğraf çektirebilirsiniz. Akşam yıldızların altında Arap mutfağından lezzetleri tadıp, dansöz şovu izlerken kendinizi film çekiminde hissetmeniz çok mümkün. 


Dubai bir en' ler şehri . ‘İlk, en yüksek, en derin, en pahalı, zengin, egzotik’ kelimeleri bu şehir için yaratılmış gibidir. Dünya'nın en yüksek binasına çıkıp, en büyük alışveriş merkezinde gezip, en yükseğe fışkıran fıskiye şovunu izleyip , en büyük akvaryumunu ziyaret edip diye uzar gider liste. Çölün Kıyısında tasarım ve konsepte Dayalı bir iş ve yaşam cazibe merkezi yaratmak elbette akıllıca bir stratejik karar. Yaklaşık 60 yıl zarfında ise bunu gerçekleştirmek disiplinli ve kararlı bir çalışma ürünü. 
Kışa mola verip Güneş'e bir selam vermek ve insan yapımı dünya güzelliklerine bir göz atmak isterseniz, işte şimdi Dubai'ye uçmanın tam zamanı.. Keyifli keşifler...

Yapmadan Dönme: 
Burj Khalifa'nın seyir noktasından Dünya'ya en yüksekten bakmadan 
Çöl de safari yapmadan 
Palmiye Adası'nda dolaşmadan
Dubai Mall da şelale ve heykel  yüzücülerini görmeden,akvaryumunu dolaşmadan
Jumeriah Beach Walk üstünde 360 ın manzarasının keyfini çıkartırken koktey içmeden
Medinat Jumeriah da tekne gezintisi yapmadan

Travel: Bereketin ve Narların Ülkesi: Side




Kasım aynının bu son günlerinde , bahar misali güneşli bir günün keyfini sürerken Side'nin günümüzde de hala kullanılan antik Limanı'nın kıyısında boylu boyunca uzanan kafelerden birine oturmuş şu an okuduğunuz yazımı yazıyordum . Apollon tapınağının devasa sütunlarının hemen yanıbaşında yine antik bir sütun parçasını masa olarak kullanarak otururken tarih ve günlük yaşam burada ne kadar iç içe diye düşünüyordum .  Hatta günlük yaşam o kadar antik Side'nin üzerini kaplamış ki bugün 1947-1967  yılları Arasında gerçekleştirilen arkeolojik kazı çalışmaları sayesinde gün ışığına çıkan Antik Side'nin sadece yüzde onunu  yeryüzünde görebiliyoruz . Kalan büyük kısım sırlarıyla beraber yaşantımızın altında, bereketli toprağın derinliklerde ...


M.Ö. 6. Yüzyıldan itibaren sırasıyla Lidya, Pers (M.Ö. 547) ve Helenistik krallıkların  (M.Ö.330) hakimiyetine giren Side, M.Ö. 67 yılından itibaren Roma himayesine girmiştir. Side geçirdiği tüm siyasi ve kültürel değişiklik dönemlerine rağmen özgün yapısını korumuş, M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren sürekli kendi parasını basmış, M.S. 2. yüzyılda bile dili ve yazısını muhafaza etmiştir.Antik kent kazılarında ele geçen üç adet  Sidece yazıt müzede sergilenmektedir. M.S. 4. yüzyıldan itibaren dağlardan gelen işgalci akınlarla zayıflamıştır. M.S. 395 yılında Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma ( Bizans ) sınırları içinde kalan kent M.S. 5-6. Yüzyıllarda yeniden canlanmış ve Doğu Pamfilyanın piskoposluk merkezi haline gelmiştir. M.S. 7. yüzyıldan itibaren Arap akınları, Rodos, Venedik, Ceneviz korsanlarının talanları ve Kıbrıs krallarının saldırıları ile Haçlı Seferleri sırasındaki yağmalarla zayıflayan kent; 12. yüzyıldan’ dan itibaren tamamen terk edilmiş ve yerli halk Antalya’ya göç etmiştir.

12. yüzyıldan itibaren Alanya ile birlikte Selçuklu hakimiyetine girmiştir.Selçuklu İmparatorluğunun zayıflaması ile birlikte Tekeoğullarına bağlı, Hamitoğulları, Karamanoğulları, İlhanlılar, Kıbrıs Kralları ve Mısır Kölemenleri arasında el değiştiren kent, 1462 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nin Karamanoğulları Beyliğini ortadan kaldırmasıyla birlikte tamamen Osmanlı egemenliği altına girmiştir. 1890’lı yıllarda Girit’ten getirilen göçmenler tarafından Selimiye adı altında bir köy kurulmuştur. 

Apollon Tapınağı, Athena Tapınağı, Side Antik Tiyatro, Anıtsal Çeşme, Roma Hamamı ve AA Bazilikası ayakta olan Side Antik Kenti’ni her yıl binlerce turist ziyaret ediyor ve bu tarih ve güncel yaşam birlikteliğinden çok etkileniyor. 

TİYATRO
Anıtsal kapıdan girdikten sonra tüm görkemi ile Side’ye gelen ziyaretçileri karşılayan tiyatro, şehir merkezinde ve yarımadanın en dar noktasında yer almaktadır. Tiyatro Pamfilya’nın değil, tüm Anadolu’nun en büyük tiyatroları arasında yer almaktadır. Side Tiyatrosu’nu diğer tiyatrolardan ayıran bir başka özellik yamaca yerleştirilmemiş, üzeri tonoz kemerlerle örtülü çeşitli mekan ve koridorlardan meydana gelen dıştan 20m. yükseklikte iki katlı galeri ile çevrili bir alt yapı üzerine oturmuş olmasıdır. M.S.II.yy.’ın ortalarında yapılmıştır. Ancak yapılan kazılarda tiyatronun daha erken dönemine ait izlere rastlanmıştır. Yüzyıllar boyunca kullanılan Tiyatro M.S.III.yy.’da orkestra meydanını çeviren taş kaide ve en alt oturma sıraları üzerine 1.50m. yükseklikte  bir duvar oluşturulmuştur ki bu da bize tiyatronun bu dönemde arena olarak kullanıldığını göstermektedir. M.S.IV.yy.’da şehir  sur duvarıyla ikiye bölünmesiyle sahne binası sur duvarı olarak  kullanılmıştır. M.S.V.-VI.yy.’da Side Piskoposluk Merkezi olarak  son refah çağını yaşadığı sürede açık hava kilisesi olarak kullanılmıştır. Bizans Dönemi’nde de restorasyon geçiren tiyatronun günümüzde, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından büyük bir hızla kazı ve restorasyonu sürdürülmektedir.



APOLLON VE ATHENA TAPINAĞI
Side Yarımadası’nın güney ucunda limanın doğusunda Apollon ve Athena tapınağı yer almaktadır.  Bu gün Bizans Dönemi’nden kalan bazilikanın avlusundadır. Ön tarafında altı yanlarda on bir sütunla çevrili peripteral bir tapınaktır. Bugün beş tanesi ayakta kalmış bu bembeyaz mermer sütunlar gün batımında hatıralarınızda yer edecek en güçlü manzaralardan birini oluşturur. Side'ye giderseniz mutlaka bir gün batımını Apollon Tapınağına ayırın. Side’nin bu iki büyük tapınağı, şehrin iki büyük tanrısı  Apollon ve Athena’ya ait olduğu sikkeler üzerindeki betimlemelerden anlaşılmaktadır. Sikkeler üzerinde Apollon küçük tapınağın önünde ayakta durmakta Athena ise büyük tapınağın maketini elinde tutarken narla birlikte tasvir edilmiştir. Kentte ele geçen en eski buluntu Geç Hitit dönemine ait bazalt bir sunu kabıdır. Nar anlamına gelen “Side” ismini Anadolu’nun en eski halkının dili olan Luviceden almıştır. Nar Anadolulu bir tanrıça olan bereket tanrıçası Kybele’nin simgesidir. Yakın zamanlarda kentte bir Kybele heykelciği  de bulunmuştur. Tapınakların her ikisinin de yapımı aynı tarihlerde Side’nin ikinci parlak döneminde M.S.II.yy.’da yapılmıştır. 


Anıtsal Çeşme: 

Anadolu topraklarında ayakta kalan Roma döneminin en görkemli çeşmesi Antalya Side Antik Kent’te bulunuyor. MS 2′nci yüzyıldan kalma Anıtsal Çeşme’de (Dokuz Çeşmeler) 8 yıldır restorasyon ve ayağa kaldırma çalışması yapılıyor. MS 2′nci yüzyılda 20 metre yüksekliğinde 52 metre genişliğinde inşa edilen çeşmenin meydana gelen depremlerle 20 metre yüksekliğinin günümüzde 12 metreye düştüğü belirtiliyor. Duvarların içerisine oyulmuş yarım yuvarlak üzeri kubbeyle örtülü 3 hücreden oluşan Çeşme'nin üç katlı dekoratif sütunları, balık ve Medusa başları ile süslü tavan levhaları, akantus yaprağı ve yunus kabartma Süslemeleri dikkat çekicidir. Pamfilya’nın ve tüm Anadolu’nun en görkemli çeşmesi olan Side Çeşmesi’nin çok yakın benzeri İtalya’da Septimius Severus zamanında yapılan çeşmedir. Tarih olarak erken olması nedeniyle Side Çeşmesi öncü olmalıdır.

SİDE MÜZESİ: 

Side Müzesi 1962 yılında ziyarete açılmıştır. Müze binası M.S.V. yy.dan kalma antik bir hamamdır. Yapı beş bölümden oluşur. Restorasyon sırasında bu beş bölümden üç tanesinin üzerleri kapatılarak Müze sergi salonları elde edilmiştir. Hamamın diğer bölümleri ve bahçesinde de açık sergileme yapılmıştır.

Müzede sergilenen yapıtların büyük bölümü 1947-1967 yılları arasında Side’de yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılan eserlerdir. Ord.Prof.Dr.Arif Müfid MANSEL Başkanlığında yapılan bu kazılardan sonra Side’de yapılan kazılara Antik Tiyatro dışında 1999 yılına kadar ara verilmiştir.

Müzede Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykeller, lahitler, kabartmalar, pişmiş toprak, cam ve bronz buluntular ile sikkeler sergilenmektedir. 

1965 yıllarında Side’de pansiyonculukla ve Sidelilerin evinin bir odasını kiraya vermesiyle başlayan turizm bugün Türkiye turizminin en başarılı tesislerine ev sahipliğine  dönüşmüş vaziyette. Sorgun, Ilıca ve Evrenseki sahilleri boyunca yer alan tesisler Antalya'ya gelen tatilcilerin büyük bir kısmını ağırlamakta. Benim tercihim hem orman hem kilometrelerce uzanan kumsallarına sorgun bölgesindeki resort tesisler. Ama yok ben butik otel istiyorum diyorsanız o zaman antik Side'nin kalbindeki , iki katlı taş Side evlerinden dönüştürülen butik otelleri tercih edebilirsiniz. 

Side tatiliniz boyunca faydalanabileceğiniz yakın gezi rotaları ise:

Raftingi de deneyimleyebileceğiniz  Köprülü Kanyon Milli Park'ı ve Serge Antik kenti, Manavgat Şelalesi, Seleukeia Antik Kenti , Oymapinar Baraj Gölü . 

Side bugün hala yaşayan , hareketli , canlı ve renkli bir şehir. Tarihin bilgeliğini çağımızın ihtiyaçlarıyla harmanlanmış ,güncellenmiş ve kendisini ziyarete gelenlere kucak açıyor. Akdeniz'in bu sıcak ve nadide ev sahibesi hala antik dönemlerdeki gibi topraklarında bereket dağıtıyor..


Nasıl gidilir?

Antalya ili, Manavgat İlçesi, Side Beldesinde, Antalya İl merkezine 75 km. mesafededir. Antik kent kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda 400 m. genişliğinde, 1 km. uzunluğunda bir yarımada üzerinde kurulmuştur.

Unutmayın:

Yılda ortalama 300 Güneşli gün yaşayan Antalya Temmuz ve Ağustos aylarında en sıcak dönemini yaşar. Bu sebeple Side'yi ziyaret için en uygun aylar Nisan , Mayıs, Eylül ve Ekim aylarıdır.  

4 Aralık 2014

Travel: Demokrasinin Doğum Yeri : Atina



Hafta sonu nereye gitsem diye mi düşünüyorsunuz ? 

Size tavsiyem : Atina ! 

Cuma günü iş çıkışında sadece bir saatlik uçuştan hemen sonra kendinizi Atina'nın samimi ve renkli sokaklarında dolaşıyor bulacaksınız ! Haydi ne bekliyorsunuz hemen uçakta yerinizi ayırtın. THY, Olympic Airlines, Aegean Air ve Pegasus Havayolları'nın İstanbul - Atina düzenli seferleri var . 



Ege Kıyısı Pire bölgesiyle beraber 4 milyon kişiye ev sahipliği yapan kozmopolit ve sosyal bir başkent Atina . Adını kentin koruyucusu olan zeka, sanat, ve strateji tanrıçası Athena dan almış ve isminin hakkını veriyor. Demokrasinin doğum yeri olan bu kent Neolotik Çağdan beri yerleşim yeri olmuş. Antik Yunanistan'ın lider kenti olarak kültür ve ticaret merkezi de olmuştur. Erken ortaçağ boyunca önemini yitirse de daha sonra Bizans İmparatorluğu Döneminde yeniden canlanmış, gelişmiş ve ünlenmiş. Osmanlı İmparatorluğu Döneminde ise önem ve merkezi konumunu Selanik'e kaptırsa da 19. Yüzyıl Yeni Yunan Devleti'nin başkenti olmuştur. 

Antik dönemin mirası kendini şehirde fazlasıyla hissettirmektedir. Bu döneme ait en ünlü yapı UNESCO Dünya Mirası Listesinde bulunan Akropolis'dir. Atina gezilerinin geleneksel başlangıç noktası, M.Ö. 5. yüzyıldan kalma tapınakların bulunduğu Atina Akropolü şehirden 90 metre yukarıda bulunan tepenin üstünde yeralır ve Atina'nın her noktasından rahatça görülebilir. Özellikle gece ışıklandırmasıyla gerçekten görülmeye değer bir manzara oluşturur. Akropolis’in ismi, Yunanca’da akro “yüksekte olan” ve polis “şehir” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Burada Yunan Mimarisinin en ünlü yapıları  bulunur:

Parthenon: Parthenon Atinalılar tarafından şehrin koruyucu patronu Tanrıça Atena'ya ithafen yapılmıştır. Atina Demokrasisinin yükselme döneminde M.Ö. 447-438 yılları arasında meşhur Maraton zaferinden sonra tamamlanmıştır.

Erehtion ( Erechtheion): Kutsal Akropolis kayasının kuzey kısmında bulunan yapı M.Ö. 421-406 yılları arasında tamamlanmıştır. Yapı Pentelik mermerleri kullanılarak inşa edilmiştir. Yapının ön kısımının çatısı kadın şeklinde yapılmış Karyatides olarak adlandırılan 6 kolonla desteklenmektedir. Akropolis açık hava müzesinde bu kolonların kopyaları sergilenirken modern Akropolis müzesinde 6 kolonun 5 tanesi sergilenmekte diğeri 19. yy'da İngiltere tarafından kaçırıldığı için İngiltere'de sergilenmektedir.



Propileya : Tepenin batı ucunda M.Ö. 510-480 yılları arasında inşa edilen yapı Atina Akropolisi'nin girişi işlevini görmekteydi. Bugün epeyce yıpranmış olsa da Almanya'da bulunan Brandenburg kapısının yapılmasına ilham kaynağı olmuştur. Öyleki Brandenburg Kapısı Propileya kopya edilerek yapılmıştır.

Atena Nike Tapınağı : Akropolis'in güneydoğu ucunda yer alan tapınak mimar Kallikrates tarafından tasarlanmış ve M.Ö. 426-421 yıllarında daha eskiden yapılan tapınağın Pers savaşları sırasında yakılması sonrası inşa edilmiştir.

Herod Atticus Odeonu: Atina'nın önde gelen kişilerinden Herod Atticus tarafından karısının anısına yaptırılan konser salonu Akropolisin güneybatı yamacında yer alır. 1950 de ki restorasyonun ardından 5000 kişilik kapasitesiyle Atina Festivaline ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Heryıl Mayıs ve Ekim ayları arasında düzenlen festival kapsamında dünya çapında ünlü pekçok sanatçı burada seyircilerle buluşur. Bu sanatçıların isim listesinde Maria Callas, Frank Sinatra, Nana Mouskouri ,Luciano Pavarotti, Elton John,Plácido Domingo, José Carreras, Montserrat Caballé, the Bolshoi Ballets, Joaquín Cortés, Paco de Lucía, Diana Ross, Liza Minnelli, Goran Bregovic, Jean Michel Jarre, Mikis Theodorakis, George Dalaras, Haris Alexiou vs. gibi önemli isimler yer almaktadır. Ama siz yine de eğer denk gelebilirseniz en sevdiğim tenor Mario Frangoulis' in sesiyle keşfedin bu tarihi Odeonu ve kendi evinde , Atina da verdiği konserin eşsiz keyfini sürün .(konser programı için www.mariofrangoulis.com) 


Yine bu bölge bulunan Diyonysos Tiyatrosu da tıpkı Herod Atticus Odeonu gibi Atina Festivaline ev sahipliği yapar

Akropolisten aşağı devam edildiğinde yolumuzun üstünde Akropolis Müzesi Karşılar bizi:

Akropolis platosunun güneyinde bulunan bu müze Antik Yunan kültürünün zenginliğini somut olarak gözler önüne seren pek çok esere ev sahipliği yapıyor. Bu bölgede bulunan heykeller, frizler ve Erekhtheion’un orijinal karyatid heykellerini, ayrıca tapınakların süslemeli alınlıkları ve iç tapınaktaki Athena adakları da bu müzede görebilirsiniz. Ben koleksiyonların yanında müzenin yer yer bırakılan cam tabanlarından alt katmanların görülebilmesini ve eserlerin sergilenme ve bilgilendirme şekillerini de çok beğendiğimi söylemeliyim



Müze ziyaret saatleri: (Salı – Cuma 08.00 – 19.00, Ptsi 11.00 – 19.00)
Giriş ücreti: Akropolis girişinde alınan biletle gezilebilir.
www.theacropolismuseum.gr

Keyifle geleceğiniz diğer bir önemli müze ise Ulusal Arkeoloji Müzesidir:

Yapımına 1866’da başlanan ve 1889’da tamamlanan müze Yunanistan’daki en önemli arkeolojik müzedir. Aynı zamanda dünya çapında da Yunan sanat eserlerini sergileyen müzeler arasında en kapsamlı olanlarından biridir. Günümüze dek Yunan sanatını besleyen kültürlerden bugüne ulaşabilmiş her tür sanat eseri bu müzede yerini almıştır. 48 odadan oluşan müze iki katlıdır. Yunan heykel sanatının en önemli koleksiyonunu ve Avrupa’daki dördüncü en önemli Mısır sergisini burada görebilirsiniz. Özellikle M.Ö. 1500’lerden kaldığı tahmin edilen altın Agamemnon Maskesi mutlaka görülmelidir . Atina gezisinde mutlaka ziyaret edilmesi gereken bu çok kapsamlı müze için en az üç saatinizi gözden çıkarmalısınız.

Akropolis’in bulunduğu tepenin hemen eteklerinde Atina’nın en eski yerleşim yerleri bulunur: 

Anafiotika, Akropolis’in hemen altında yer almaktadır. Bölgenin karakteristik özelliği, çoğu Yunan yerleşiminde de görülen, beyaz boyalı yazlık evler ve pencerelerin, kapıların önlerini süsleyen sardunyalardır. Kendinizi bu Şirin sokaklarda gezerken sık sık adalarda hissedeceksiniz. 

Dolaşmaya devam ettiğinizde Atina'nın kalbi Plaka bölgesine ulaşırsınız. Tavernaları, daracık taş sokakları, sokaklardaki satıcıları, sardunyalı cumbalı evleri, antika dükkânları, galerileri ve yemekleriyle Plaka bölgesi, Atina’da mutlaka görülmesi gereken noktalardan biridir. Gündüzleri sokaklarında dolaşıp hediyelik eşya ve renkli el sanatları mağazalarından alışverişlerinizi yapabilirsiniz. Akşamları ise bölgenin en yoğun olduğu zamandır. Atina’nın gece hayatının canlılığını burada görebilirsiniz. Tavernalardan taşan Rembetiko ezgileri hemen kulağınıza çalınır. Atina’ya gelenler en az bir akşam buraya gelip tavernalardaki eğlencelere katılsa da benim buradaki favori mekanım Brettos (www.brettosplaka.com)  . 1909dan beri aynı yerde ve kısmen aynı dekorla hizmet veren Atina'nın bu en eski mekanı önceden bir distilasyon atölyesiymiş . Bugünlerde tüm turist rehberlerinde yer alan ve turist kalabalığına hizmet veren Brettos kendi üretimi şarap ve likörleriyle ünlü bir bar. Çıkarken hediye olarak renkli renkli şişelerdeki pek çok farklı lezzetteki likörlerden almayı unutmayın ! Plâka  konaklamak için de çok uygun bir bölge. Her bütçeye hitap eden pek çok butik otel seçeneği var. Bu eski Yunan Evlerinden dönüştürülen otellerde kalırken hem en popüler yerlere yürüyüş mesafesinde olacak hem de teraslardan Akropolisin ihtişamlı manzarasını izleyebilir olacaksınız. 



Antik Yunan Agorası’nın kuzeyindeki bölge Monastraki'dir ve Atina’nın en renkli bölgelerinden biridir. Sokakları hediyelik eşyalar, biblolar satan dükkânlar, küçük barlar ve kafelerle doludur. Adrianou Sokağına Pazar günü kurulan pazarda , uygun fiyatlı eşyalar, çeşitli hediyelik eşyalar, antikalar, kıyafetler, gümüş, bakır, bronz eşyalar bulabilirsiniz. Fiyatlar makuldur ve satıcılar pazarlığa açıklardır. Ayrıca yine bu sokakta bulunan pekçok kafe ve restaurant da oturup Yunan mutfağının keyfini çıkarırken Acropolisin en güzel açılarından birini yakalarsınız . Monastraki meydanında ise meşhur souvlaki satan restaurantlar vardır . Bunların en meşuru Thanassis. Yunan salatası, musakka ve koyu kıvamlı cacık türü bir sos olan ki zaten Yunanistanda da adı tzatziki ile servis edilen pide içindeki kebap souvlakiyi deneyin derim(Mitropoleos 69, Monastiraki Square) 

Monastiraki Meydanı’nın güney kısmında Osmanlı döneminde kalma Tzisdarakis Camisi bulunur. Günümüzde bu yapı seramik sergisine ev sahipliği yapmaktadır ve Yunan Halk Sanatları Müzesidir. Tam bu meydana bakan ama aynı zamanda da muhteşem Akropolis manzarası olan A for Athens otelin terasındaki barda mutlaka bir akşam birşeyler içmenizi öneririm . Akropolisin en güzel gece manzarası buradan görülür. 

Bölgeyi ikiye bölen Ermou Sokağı’nı uzun ve hareketli bir sokaktır ve parlementonun bulunduğu Syntagma Meydanı'na kadar uzanır . Burada gezebilir ve bulunan pekçok mağazadan alışveriş yapabilirsiniz. Ermou’nun kuzeyine doğru yürüdüğünüzde sağınızda kalan bölge ise Psili’dir. Son zamanlarda turistlerin uğrak yeri hâline gelen yerlerden biri olan Psiri’nin Plaka’dakilere benzeyen tavernalarında, barlarında ve restoranlarında Yunan mutfağını tadıp eğlenebilirsiniz. Yine Ermou Sokağının parlerinden Agia İrini meydanı son zamanlarda çok popüler olan bir yer. Hem yerli ve turist kitlenin tercih ettiği meydan biraz Karaköy havasında. Birşeyler atıştırmak için de uğrayabileceğiniz mekanlar asıl aksam 21:00 sen sonra hareketleniyor. Tailor Made en popüler olan mekan . Ermou caddesinin her iki yakasında bulunan butik oteller yine konaklamak için uygun oteller. Ben de araç trafiğine kapalı  Evangelistrias sokağının köşesindeki butik otelde kaldım ve çok da memnun kaldım . Hatta hep hareketli bu sokağın köşesindeki Piazza Duomo da nerdeyse her sabah keyif kahvemi içtim . Tavsiye ederim . 

Ermou Sokağını sonuna kadar yürüyünce geldik  Atina’nın en önemli meydanı olan Syntagma Meydanı'na. Adı Yunanca’da Anayasa Meydanı anlamına gelir. Meydanın önemi bence Parlamento Binası'nın burada bulunmasıdır. Binanın meydana bakan ön cephesinde Meçhul Asker Anıtı yer almakta. Ponponlu ayakkabılar ve pileli erkeklerle Parlamento’yu koruyan askerlerin (evzoneler)  her saat başı yaptığı nöbet değişimi töreni oldukça ilgi çekici. 

Sytangma Meydanı’na yaklaşık 10 dakika uzaklıkta, Yunan topraklarının en büyük tapınağı bulunuyor;Zeus Olympias Tapınağı. Bugün geriye sadece 15 sütunu kalan bu devasa tapınak Zeus’a adanmıştır. 250 m uzunluğunda, 130 m genişliğinde ve 17 m yüksekliğinde sütunları olan bu tapınağın yapımına M.Ö. 6. yüzyılda başlanmış ve yapı, Hadrianus döneminde bitirilebilmiştir. Altın ve fildişinden yapılmış dev bir Zeus heykelini koruyan tapınak, yapıldığında 108 adet sütunla çevriliymiş. Tapınak, günümüzde ilk yapım özelliklerinin çoğunu kaybetmiş olsa da hâlâ görkemli ve görülmeye değer bir Antik Yunan yapısı olarak ziyaretçilerini ağırlıyor.

Tapınak ziyaret saatleri: 08.00 – 19.00 (giriş ücretli)

Tapınağın hemen yakınlarında 2004 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapmış olan Panathenaiko Olimpik Stadyumu bulunmaktadır.

Atinanın en gözde semtlerinden biri de Kolonaki’dir. Syntagma Meydanı’nı Kolonaki’ye bağlayan bulvar boyunca konsolosluklar sıralanır. Bu bulvarda yer alan eski evlerden biri müze olarak kullanılmaktadır. Ev eskiden Yunan diasporasının ünlü ailelerinden Benakilere aitmiş. Müzede sergilenen eserlerin tarihi M.Ö. 7000 yıllarına kadar uzanıyor. Helenistik ve Roma dönemine, Hristiyanlık dönemine ve Ankara, Kapadokya, Batı Ege Yunanlılarına ait eserler oldukça ilgi çekici.

Kolonaki, Atina’nın modern yüzünün görülebileceği en şık semttir. Voukourestiou caddesi boyunca tasarımcı butikleri ve ünlü modacıların mağazaları yer alır. Tsakalof Sokağı ise araç trafiğine kapalı pek çok kafe ve barın olduğu bu bölgedeki en haraketli sokaktır. Akşam yemek yemek için de tercih edebilirsiniz. Ben Burada geçirdiğim vakitten epey keyif aldım tavsiye ederim .

Atina gençliğinin tercih ettiği bölge ise Gazi . Pek çok tarz ve müzik türüyle hizmet veren o kadar çok bar ve kulüp var ki bu bölgede . Eğer bu tarz eğlenceyle ilgileniyorsanız tam yerindesiniz . Eğlence sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyor. 

Atina'nın liman bölgesi ise Pire:
Yılda 15 milyondan fazla turistin uğradığı Pire Limanı, cruise turizmi açısından oldukça popüler. Uluslararası gemi firmalarının büyük ve lüks gemileriyle şehre uğrayan turistler ticari açıdan önemli bir gelir getiriyor. Avrupa'nın en büyük limanlarından olan Pire, Atina'ya yaklaşık 8 km'lik bir mesafe. Burada deniz kıyısında olmanın , restaurant ve kafelerin keyfini sürebileceğiniz gibi  Yunan ve Roma dönemlerinden kalan eserlerin görülebileceği bir müze olan Arkeoloji Müzesi'ni de gezebilirsiniz.

Atina bol renkli, samimi ve canayakın insanlarıyla neşeli, tarihi ve kültürel mekânlarıyla doyurucu , enfes yemekleriyle lezzetli bir şehir. Üstüne bir tutam deniz havası ve güneş de eklenince gezilmesi, yaşanması vazgeçilmez bir şehir oluyor.    Eh geriye sadece vaktinizi planlamak kalıyor .

Yapmadan Dönmeyin :

Akropolis'den Atina'yı seyretmeden 
Plakada uzo içmeden 
Monastraki'de pazarda dolaşmadan, akşam Akropolisin nefis ışıltılı manzarasını görmeden 
Akropolis ve/veya Ulusal Arkeoloji Müzesini gezmeden
Yakalayabilirseniz Herod Atticus da konser izlemeden 
Kolonaki de akşam birşeyler içmeden