21 Şubat 2015

Think Again : Ma'at


Do you think that your Heart is lighter than a Feather ? 

Maat was the ancient Egyptian concept of truth, balance, order, lawmorality, and justice. Maat was also personified as a goddessregulating the stars, seasons, and the actions of both mortals and the deities, who set the order of the universe from chaos at the moment of creation. 

In the Duat, the Egyptian underworld, the hearts of the dead were said to be weighed against her single "Feather of Ma'at", symbolically representing the concept of Maat, in the Hall of Two Truths

If the heart was found to be lighter or equal in weight to the feather of Maat, the deceased had led a virtuous life and would go on to Aaru.

Kalbinin bir tuyden daha hafif olduguna inaniyor musun ?

İnanışa göre, zamanın başlangıcında dünya yaratılırken ortaya çıkan kaosMa'at'ın koyduğu kurallar ile ortadan kalkmıştır. Bu nedenle firavunların bu kurallardan uzaklaşması durumunda kaosun geri gelip Mısır ve dünyayı yok edeceğine inanılır.

Ölü kişi yargılanırken, Ma'at'ın tüyü ile ölünün kalbi terazinin kefelerine konur. Eğer, kalp tüy ile dengede kalırsa, ölü Duat'ta ölümsüz yaşama hak kazanır. Çünkü, tüy kadar hafif yürek günah ve şeytanın yükünü taşımıyor demektir.






16 Şubat 2015

Travel:Güzellik, Aşk ve Bolluk için Bir Şehir: Aphrodisias


 

Nazilli'nin 38 km güneyinde, Karacasu bölgesinin Geyre Köyü   20. yüzyıl başlarında geçirdiği bir depremle sarsılırken köyün bir kısmı boşaltılmak zorunda kalmış. Bu tahliye esnasında Geyre binlerce yıldır altın'da sakladığı inciyi açığa çıkarmış, Batı Anadolu Toprakları bir kez daha hazine niteliğindeki antik kent Aphrodisias'ı   doğurmuştur.  

Güzellik,  aşk ,doğa ve bolluk tanrıçası Aphrodite'e adanmış ve adına esin kaynağı olan bu tanrıçanın simgelediği özellikleri bugün de taşıyan Aphrodisias, Dadaloz vadisinin ortasında badem ,nar ve kavak ağaçlarının bereketiyle karşılıyor ziyaretçilerini. 


Zenginliği, kültürel ve politik önemi yapılarının büyüklüğü ve ihtişamından açıkça belli olan Aphrodisias 1987 yılında UNESCO'nun Dünya Kültür Miras listesine , 2004 senesinde de uzmanlardan oluşan jüri tarafından Oluşturulan En İyi On Antik Kent listesine girmiştir.
 
Antik çağın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezlerinden olan bu zarif şehir bir Karia kenti olarak kurulmuş, altın çağını Roma döneminde yakalamıştır. Bu dönemde olağanüstü güzellikte mermer heykeller ve yapılar inşa edilmiş ve Aphrodisias stili olarak bilinen bir sanat ekolü bile gelişmiştir.

Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda kentte mimarlık ve heykeltıraşlığın yanı sıra tıp ve astronomi alanlarında da çalışmalar yapıldığı belirlenmiştir. Kentte görülebilecek başlıca yapı kalıntıları, M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılan hamam, büyük havuzlu agora, M.Ö. 1. yüzyılda Tanrıça Aphrodite için yapılan tapınak, stadyum, tiyatro, tiyatro hamamı, odeon, piskopos sarayı, felsefe okuludur.


Sonraki devirlerde üzerine tiyatro yapılan höyük, M.Ö. 5000’lere kadar giden Prehistorik bir yerleşmedir. M.Ö. 6. yüzyılda Aphrodisias küçük bir köydür. İlk Aphrodithe tapınağı da bu devirde yapılmıştır. Bu görünüm M.Ö. 2. yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile değişmiştir. Bu devirde kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşamaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus Aphrodisias şehrini kişisel koruması altına aldı. Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki iki yüzyıl içinde yapıldı.

Tiyatro ve tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlandı (Tiberius Portikosu ve Agora). Antik dünyanın en iyi korunmuş stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyordu. M.S. 3. yüzyılın sonlarında Aphrodisias Roma İmparatorluğunun Karia Eyaletinin başkenti oldu. M.S. 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi. M.S. 6. yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı. Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü. Küçük bir kasabaya dönen kent 12. yüzyılda tamamen terk edildi ta ki Türkiye'nin en ünlü fotoğraf sanatçısı  Ara Güler'in tesadüfi biçimde bölgede kaybolduğu güne dek. 

Ara Güler, Geyre köyün'de yolunu bulmak için durduğunda, köydeki insanların Aphrodisias'a ait sütun ve taşları, evlerinin ve işyerlerinin belli kısımlarında kullandıklarını görmüş ve bunları fotoğraflamıştır. Geri döndüğünde çektiği resimleri dönemin sanatçı-aydınlarına göstermiş ama kimse ilgilenmemiştir. Daha sonra bir ABD dergisine resimlerle birlikte yazıları göndermiş ve büyük ilgi görmüştür. Renkli resimler olursa 10 sayfa ayıracaklarını söylemeleri üzerine Ara Güler tekrar Geyre'ye gider,resimleri çeker ve yazısını yazar. Kendisinden daha detaylı yazılar istenince Kenan Erim ile görüşür ve yazılar yazılır. Kenan Bey de hafriyatlar için gerekli izinleri alıp detaylı çalışmalara başlar. Halen sürmekte olan ve New York Üniversitesi tarafından koordine edilen Afrodisias kazılarının başlangıcı, 1961 yılından vefatına kadar tüm kariyerini buraya adayan Kenan Erim'e dayanmaktadır. Bugün, çalışmaların devamı yine New York Üniversitesi himayesinde; Oxford Üniversitesi ortak çalışmasıyla sürmektedir.
Aphrodisias Müzesi: 1979 yılında ziyarete açılan Müzede, sadece Aphrodisias kazılarında elde edilen eserler sergilenmektedir. Eserlerin çoğunluğunu heykeller oluşturmaktadır. Aphrodisias’ta İ.Ö. I. Yüzyıl ile İ.S. 5. yüzyıllar arasında çok nitelikli eser veren bir heykeltıraşlık okulunun varlığı bilinmektedir. Müzede, İ.Ö. 5000’den beri Aphrodisias’ta iskan olduğunu belgeleyen Pekmez tepe ve Akropol tepe buluntuları olan Prehistorik eserler, sikkeler ve heykeller sergilenmektedir.

Ünlü filozof ve devlet adamlarına ait tondo büstlerinin bulunduğu koridorda imparator heykelleri, portre heykeller, portre büstler ve dört mevsimi simgeleyen ünik bir lahitin bulunduğu salona ulaşılır. Ara koridorda ise kentin kurucusu Zoilos’un ana mezarına ait Augustus dönemi kabartmalar görülür. Molpomene salonunda, devlet adamları tragedya peresi Molpomene ve Apollon heykelleri bulunmaktadır. Boksör heykelleri, oturur durumda betinlenmiş sanatçılara ait heykellerin bulunduğu salon ise Odeon salonudur. Köşede ise bitmemiş heykeller bulunmaktadır. Cam vitrinlerde çeşitli dönemlere ait küçük buluntuların sergilendiği koridorda Akhilleus ve Pentasilia heykellerinin ismini verdiği, Diskoforos Genç Herakles ve Çocuk Dionisos’u taşıyan Satir heykellerinin bulunduğu salona geçilir. Ortada kentin ana tanrıçası Aphrodithe’nin kült heykelinin bulunduğu salonda Aphrodithe salonudur. Bu salonda Aphrodithe baş rahibi Diogenes ve karısı Clodia Antonya Tatiana’nın heykelleri, Demos heykeli ve rahip heykelleri yer almaktadır.
Ayrıca, Müze çevresinde Tiberius Portikosundan getirilmiş kabartmalarla bezenmiş frizler ve lahitler sergilenmektedir.
1 Haziran 2008'de Afrodisias antik kentinde müzeye ek olarak Sebasteion-Sevgi Gönül Salonu açılmıştır

Katman katman kalbinde sakladığı sırlarını ve hazinelerini bizimle paylaşan Aphrodisias göğe yükselen zarif sütunları ve yapılarıyla , tarihin pek çok döneminden sırlar fısıldıyor gezginlerin kulaklarına. Dinler misiniz? 

1 Şubat 2015

Travel:Mücevherin İtalya'daki Evi : Vicenza


Vicenza Venedik'in haklı gölgesinde ve hemen yanıbaşında kendi halinde mütevazi bir İtalyan şehridir  . Eskiden 13. yüzyıldan kalma surlarla çevrili olan Vicenza ünlü mimar Andrea Palladio ve öğrencisi Vincenzo Scamozzi'nindoğum yeridir. Kentte tasarımınıPalladio'nun yaptığı bir dizi yapı vardır. Ve bu mimari miras Vicenzayı 1994'te Vicenza, Palladio'nun şehriadıyla UNESCO tarafından Dünya Mirasları listesine sokmuştur.Ama yine de bu, beni, Ocak ayının son haftasında Vicenzayı ziyaret etmeye ikna eden sebep değildi...

Bu minik ve düzenli sehir kalbinde bir mücevher saklıyor: Vicenza, mücevher sektöründe trendleri belirleyen, bazıları bu süreçte dördüncü nesilde olan markaların ve atölyelerin sehri. Haliyle burada yapılan fuar da tüm Dünya'da mücevher Sektörünün  icinde olan insanları biraraya getiren yer oluyor . İşte ben de 2015 yılında Mücevher tasarım trendlerini yakından takip etmek için İtalya'n tasarımların ve mücevher markalarının peşine düşüp gelmiştim Vicenzaya . 

29,000 m² alana sahip Vicenza Fuar Merkezi bu yılki organizasyonda 1,500 markaya evsahipligi yaparken  33,000 ziyaretciyi ağırladı. Yabancı katılımcılar 122 farklı ülkeden Vicenzaya geldi. Dokuz farklı bölüm ve kategoride yer alan katılımcı firmalar altı gün boyunca hem yeni koleksiyonlarını görücüye çıkardılar hem de dünyanın heryerinden gelen alıcılarla bu yılki ticari anlaşmalarını oluşturdular. 

Ben de İş için fuar kalabalığının ve koşuşturmacasının icine dahil olurken bir taraftan da bu organizasyonu bir gezgin bir kâşif gözüyle dışardan izliyordum. Renkli, Isıl Isıl parlayan bol euro'luk vitrinler bir tasarim , zanaat, is sistemi ve organizasyon ürünüydü . Firmaların stand ve vitrin tasarımları da en az mücevherler kadar takdir edilmesi gereken titiz ve yaratıcı tasarımları . Zaten Fuarın bir kısmını da vitrin ve sergileme ürünleriyle, paketleme ve ambalaj ürünleri tasarlayan firmalar oluşturuyordu . Biz ürünlerin sunum ve görselliğine çok önem veren bunun da ürünün bir parçası olduğunu düşünen bir anlayış yapısına sahip olmadığımız için sanırım en çok örnek alınmasıgereken tasarımları Fuarın bu kısmında gördüm . 

En büyük ve bilindik firmalara ayrılmış olan yedinci salon eminim pek çok kadının rüyalarını süsleyen vitrinlere sahipti. Ürünlerin estetik tasarımlarının yanında fonksiyon ve üretim teknolojileri de çok ilgimi çekti. Altının Kıymetli taşlarla buluşmasından hem göz zevkini Fazlasıyla tatmin eden hem de epey kafa yorulmuş bir mühendislikle üretim ve tasarım harikası parçalar çıkmıştı

Dünya da neredeyse tamamı kadınlara hitab eden ve bu kadar erkek egemen topluluklara ev sahipliği yapan sektör sanırıçok azdır. Firmaların sahipler, tasarımcılar, alıcı firmalar ve satış danışmanları çoğunlukla erkek. Yani Fuar alanı katılımcıları ve ziyaretçileriyle, estetiğin ve tasarımın paraya ve ticarete dönüşmüş halini  bir araya getiriyordu. Havada euro , dolar hesapları, hesap makinalarında hızla  dolaşan parmakların sesi, ve sıkı ticaret pazarlık sohbetleri dolaşıp duruyordu. Elbette iş dedikodularını da unutmamak lazım(!) Şu firma şunu almış, filanca bu kadarlık anlaşma yapmış vs vs ... Sanırım Doğan'ın kalbinden cevher olarak günışığına çıkıp insan hayalgucunun ve el emeğinin sonucu olarak estetik birer sanat eserine dönüşen altın ve değerli tasların fiziki maddelerinden ziyade sanal ve piyasa ederi maddiyatlarının bu kadar ön planda olduğu diyaloglar başka yerlerde yaşanmıyordur. Tüm bunlara şahit olan gezgin tarafıma epeyce tuhaf ve ilginç geldi elllerinde tuttukları zarif bilekliği sadece euro olarak gören gözler ve sözler...

Fuarın son günün de ışıltıların ve Euro'nun dünyasından ufak bir kaçamak yapıp Vicenza şehrinin merkezine gittim mimar Palladio' nun eserlerinin izini sürmek için.. Ve bu seyahatim de pastanıüstündeki krema olan sergiye rastladım . Tutankhamon, Caravaggio ve Van Gogh sergisi . Hem de Palladio' nun Bazilikasında .... Fuarın hareket, ses ve renklerinden yorulmuş gözlerim ve zihnim serginin sessizliğinde, tarihin ve sanatın peşinde dinlendi, sakinleşti. 

İşte renklerle, formlarla , koşuşturmayla ve euro sohbetleriyle dolu bir fuarda ve ona yurt olan Vicenza' da şahit olduklarım ve ben de kalan izleri ... Siz de kendi maceranızı yaşamak isterseniz bir sonraki Vicenzaoro Eylül ayında olacak . Belki orda karşılaşırız ne dersiniz ?