21 Aralık 2015

Life : Equinox Soul Stages / Ekinoks Ruh Halleri


21 ve 22 Aralık akşamında Gezegensel Gündönümünü deneyimleyeceksiniz. Bu, Dünyanın mevsimlerin değişmesini sağlayan güneşin etrafındaki yolculuğuna geri dönmeden önce, kendi ekseni üzerinde hareketsiz kaldığının göründüğü anı temsil eder. Güneyde Yaz Gündönümüdür ve en uzun gündür ve en kısa gecedir. Bu Işık, Yaratıcılık ve Yaşamın Kutlanmasıdır. Kuzey topraklarında Kış Gündönümüdür ve burada en yılın kısa günü ve en uzun gecesidir. Bu, günler yaza doğru yolculukta daha uzamaya başlarken, Işığın yeniden doğuşunu temsil eder.

Gündönümü her zaman, Dengenin gerekli olduğu bir andır ve Denge dışında olan her şey çok yoğun şekilde hissedilir. Bu zamanda İçsel Dengenize odaklanmanızı istiyoruz, çünkü bu çevrenize denge getirmenize yardımcı olur. Eğer Barış ve Uyuma odağınız devam ettirilirse ve Kalbinizde büyürse, kişisel “enerji imzanız” etrafınızdakilere denge getirmekte bir faktör olabilir.


❤️❤️❤️❤️


 On the night of the 21st and 22nd December, you will experience the Planetary Solstice. This represents the moment when the Earth seems to stand still on its own axis, before it begins its return journey around the sun allowing for the change of the seasons. In the South it is Summer Solstice, and has the longest day and the shortest night. It is a Celebration of Light and Creativity and Life. In the Northern lands it is the Winter Solstice, and here it is the shortest day and the longest night of the year. This represents the rebirthing of the Light as the days begin to become longer in the journey towards summer.

Solstice is always a moment when Balance is necessary, and everything that is out of Balance is felt very intensely. We ask that you focus on Inner Balance at this time, for this will assist you to bring balance to your environment. Your personal "energy signature" can be a factor in bringing balance to those around you, if your focus on Peace and Harmony is held, and is amplifies in your Heart.

12 Aralık 2015

Life: 12/12



Sevgi dolu bir kalp, bu geniş kapsamlı alan uyandığı zaman sınırlar olmadığını bilir. Siz ve içinizdeki kutupluluklar birliğe girdikçe, Aşkın Kalbin ışığı salıverilir ve Esenlik 5B yaşamda yeni gerçekliğiniz haline gelir.

12:12’de, bu ışık hiyerarşisi tüm hücresel fonksiyonlarınıza dokunur ve varlığınızın içinde yeni parıltı ve yaşam gücü canlılığının kapılarını açar. Orijinal mavikopyanın parçası olan DNA’nızdaki kendini üreten sistemlerin yenilenmesi uyanıyor ve dünyanızı içerden dışarı değiştirmek için yeni kristal ışık bedeniniz fiziksel gövdenizde doğuyor.

Kutlayın – ve varlığınızda Aşkın Kalp için Işığın yeni alanlarının açılmasına izin verin! 

❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️


A loving heart knows no boundaries when this expansive field awakens. As you and the polarities within the self come into unity, the light of the Transcendent Heart is released and Wellbeing becomes your new reality in 5D living.

At the 12:12, this hierarchy of light touches all your cellular functions and the gateways open for new radiance and life-force vitality within your being. Renewal of self-generating systems within your DNA that were a part of the original blueprint are awakening and the new crystalline light body breaks through your physical shell to change your world from the inside out.

Rejoice — and allow the opening of the new fields of Light for the Transcendent Heart within your being!



11 Kasım 2015

Life: Vesica Pisces ❤️


 Today is 11/11 :  At this time in your year, the Sun/Solaris and the Blue Star System Sirius, come together as "Two Suns" in your Galactic neighbourhood in the Golden Rose Galaxy (Milky Way). They enter into a Sacred Geomterical Alignment known as a "Vesica Pisces". This is when two energy "spheres" come together and create a space for mutual "seeding" of new ideas and new energies and new forms.  

Think again...


Bugun 11/11 : Bu zamanda Güneş/Solaris ve mavi Yıldız Sistemi Sirius, Altın Gül Galaksisinde (Samanyolu) Galaktik çevrenizde “İki Güneş” olarak bir araya geliyor. Bunlar “Vesica Piscis” olarak bilinen Kutsal Geometrik Hizalanmaya giriyor. Bu, iki enerji “küresinin” bir araya geldiği ve yeni fikirlerin ve yeni enerjilerin ve yeni formların ortak “tohumlaması” için yer yarattığı zamandır.

Tekrar düşünün...

11 Ağustos 2015

Travel:Bir Mavi Ay Gecesi Bodrum

 

Bu yaz Temmuz Ayına denk gelen dolunay gecesi nadir gözlemlenen bir doğa olayı idi.  Özetle bir takvim ayında yaşanan ikinci Dolunay olarak tanımlanan Mavi Ay, bir yüzyıl içinde yalnızca beş sefer gözüküyor. İşte bu sene 31 Temmuz Cuma gecesine denk gelen bu özel dolunay gecesinde ben, özel bir gösteriyi izlemek üzere , çok özel bir mekanda : Bodrum Kalesi'ndeydim.

Bugün Bodrum'un simgesi haline gelmiş , Saint John Şövalyelerinin inşa ettigi kale, dünyada benzeri az görülür "yaşayan müzeciliğin" heyecan verici örneklerinden biri olan Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'ne ev sahipliği yapar. Müze ve tarihi mekan olarak hep ilgimi çeken, hep sevdiğim yerlerden biri olsa da Bodrum Kalesi' ne bu sefer ki ziyaretim bambaşka renkler ve maksat içeriyordu...

Bu sefer Müziğin ve dansın karşı konulamaz çağrısının peşine düşüp almıştım soluğu Bodrum'da: Bu yaz Bodrum Uluslararası Bale Festivali kapsamında seçkin bale yapıtları 18 Temmuz - 1 Ağustos 2015 tarihleri arasında, Bodrum Kalesi’nin tarihi atmosferinde izleyicilerle buluştu. Her yıl Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün, ülkenin önemli turizm merkezlerinde organize ettiği festivaller sanat kalitesi yüksek etkinlikleri, tarihi mekânlarla buluşturuyor. Elbette pek çok ülkeden sanatsever de bu etkinlikleri keyif ve sevinçle takip ediyor.. İşte ben de sanatın çağrısına kulak vererek, bu yıl on üçüncüsü gerçekleştirilen Bodrum Uluslararası Bale Festivali'nin kapanış gösterisi - Best of Los Vivancos 'u izlemeye , bir nefeslik Bodrum'a dahil olmaya geldim Mavi Ay' a denk gelen hafta sonunda..

Henüz okuma yazma yaşına gelmeden önce enstrüman çalmaya ve dans etmeye başlayan, aynı kanı taşıyan, flamenko ateşiyle izleyicileri coşturan 7 kardeşin “Best Of Los Vivancos” adlı performansları epik bir flamenko gösterisi... Bir bağlılık ve dans yemini...

“Eğer şahinin yazgısı göğün en yükseklerine uçmaksa, bizim yazgımız da birlikte dans etmek” diyen Los Vivancos çocukluklarından bu yana hep birlikte dans eden yedi kardeşten oluşuyor. Los Vivancos üyeleri küçükken ailelerine yaptıkları gösterileri birlikte gittikleri Barselona Dans Konservatuvarı’yla profesyonel alana taşıdılar. Okul sonrası bir süre solo kariyer sürdüren kardeşler ayrı ayrı da başarılı çalışmalara imza attılar. Eğitim hayatları Madrid’den Londra’ya, Vancouver’dan Hollanda’nın ünlü Bale Tiyatrosu’na uzanan Los Vivancos üyeleri 2004’te bir araya gelip Los Vivancos’u kurdular ve o günden bu yana katıldıkları televizyon programları, festivaller ve A.B.D, Hollanda, Belçika, İngiltere, Kanada, Kolombiya, Fransa ve İspanya’da gerçekleştirdikleri özel gösterileriyle dinamizmleri, teknikleri ve uyumlarıyla izleyenlere unutulmaz ve keyifli anlar yaşatıyorlar. 

 Los Vivancos son 5 sene içinde Gran Teatro La Fenice di Venezia ödülü, Festival International du Cirque de Monte-Carlo en iyi gösteri, “Jerome Medrano” Özel ödülü,  Madrid Koreografi Yarışması en iyi dansçılar ödülü, Castellon Şehri Koreografi Yarışması en iyi koreografi ödülü ve Kiwanis International Music Festival en iyi müzikal sunum ödülününde içinde olduğu onlarca ödülün sahibi oldu.

İsimlerini soyadlarından alan bu İspanyol yedi erkek kardeş, flamenkoya olan tutkularını yıllardır dünyanın birçok farklı ülkesinde sahneye koydu . Son olarak büyük bir Amerika turnesi yapan grup tüm dünyada tam 30 ülkede milyonlarca kişiye ulaştı.


Verdikleri röportajlarda da sürekli vurguladıkları üzere; kendileri gibi dansçı babalarına özenerek, küçük yaşlardan beri dansa karşı olan tutkularını insanların karşısında bir şölene çevirmenin heyecanını hala içlerinde yaşayan Los Vivancos izleyicilere unutulmaz bir gösteri sunuyor... Benim şansımsa bu büyülü gösteriyi yine büyülü bir gecede ve mekanda izlemek oldu. Mavi Dolunay müziğin, ritmin ve tutkunun adı oldu hafızamda... Los Vivancos ise  flamenkonun...





29 Temmuz 2015

Travel: Efsanelerin Peşinde , Gordion' da...


Eşek Kulaklı Kral Midas: 

Müziğin, sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı Apollon ve Kır Tanrısı Pan arasında yapılacak bir çalgı çalma yarışmasında Midas yargıçlardan biri olarak seçilmişti. Kır tanrısı, kavalıyla hoş sesler çıkarıyordu; ama Apollon'un gümüşten lir'i her çalgıdan üstünmüş. Apollon; çalmaya başladığında Musalar bile durup onu dinlermiş. Yargıçlardan ikincisi dağ tanrısı Tmolos, yengi çelengini Apollon'a vermiş. Ama Midas oyunu yarışma sonunda Pan'a yönelik kullanınca Tanrı Apollon çok kızmış ve "güzel müziği ayırt edemeyen kulak insan kulağı olamaz , sana eşek kulağı yakışır" diyerek Midas'ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürmüş. Midas bir süre, tanrının armağanlarını koca bir külah içinde saklamış. Saklamış ama onun saçlarını kesen berber sonunda kulaklarını görerek kralın sırrını öğrenmiş. Ancak sır bu insan ağzına sığar mı? Berber sancılar geçirip, dayanılmaz ıstıraplar yaşadıktan sonra sırrını bir kuyuya söylemeye karar vermiş. Kuyuya eğilmiş ve Midas'ın kulakları eşek kulakları diye bağırmış. Sırrı kuyudaki su sazlara, sazlarsa rüzgarda salına salına bütün etrafa yayılmış. Böylece bütün ülke Midas'ın sırrını kısa zamanda öğrenmiş. Daha sonra halk Midas hakkında gölge oyunları oynamaya başlamış. Midas artık bıkkınlıkla kulaklarını kestirmeye karar vermiş ve kulaklarını kestirmiş. Kulakları kesilen Midas'ın sonradan kulakları sarmaşık kadar tekrar uzamış. Herkes onunla "eşek kulaklı Midas" diye dalga geçmeye başlamış. Kral Midas Tanrıya yalvarmaya başlamış, "Tanrım benim bu kulaklarımı düzelt ama bütün servetimi elimden al" demiş. Tanrı onu bağışlamış ve Midas kulaklarını geri almış. Ama kimse görmeden canını da alıp, mezara gömmüş.

İlkbahar taklidi yapan serin bir Temmuz pazarında yollara düştüm ve Ankara'dan 94 km uzaklıktaki Polatlı ilçesinin kuzey Batısında kalan Yassıhöyük te efsanelerin peşine düştüm . Burası antik Dünya'daki ismiyle Gordion; Friglerin başkentidir. Ama açığa çıkarılan çanak çömlek ve mimarlık kalıntıları, kentin Eski Tunç Çağı’nda itibaren yerleşime sahne olduğunu gösterir. Sonraki tabakalarda Asur Koloni Çağı, Eski Hitit Krallığı ve Hitit İmparatorluğu dönemlerine ait buluntular da ele geçti. Tüm Anadolu yerleşmelerinde olduğu gibi Gordion da İÖ 1200-800 arasını Karanlık Çağ içinde yaşadı. İÖ 800′ lerde ilk kez Friglerin yerleştiği kent, güçlü surlarla çevrelendi. İÖ 725-675 arasında en güçlü dönemini, söylencelerde adı geçen Frig Kralı Midas döneminde yaşayan kent, Kimmerlerce yıkıma uğratıldı. Lidya ve Pers egemenliği altında, yerel beylerin yönetiminde yaşadı. Büyük İskender dönemiyle, Hellenistik dönemde önemini giderek yitirdi. İÖ 2. yüzyıl başlarında Galatların yöreye yaptıkları akınlara kadar küçük bir yerleşme olarak varlığını sürdürdü. Roma ve Bizans dönemlerinde de aynı durumunu korudu, daha sonraki dönemlerde terk edildi. İlk kez 1901’de, daha sonra 1949’da başlayan kazılar günümüzde de sürmektedir. Kazılar sonucunda, kent kapısı, saray kalıntısı, evler ve tümülüsler açığa çıkarıldı. Buluntular Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Gordion Müzesi’nde sergilenmektedir.

Tesbit edilen 80-90 kadar tümülüs vardır ancak  sekiz tanesi üzerinde çalışma yapılmıştır . Midas tümülüsü olarak anılan 53 m. yüksekliğinde ve 300 m. çapında olanı elbette en görkemlileridir ve Yassıhöyük'e vardığınızda sizi ilk karşılayan bu heybetli Höyük olur. Anadolu’daki tümülüsler arasında ikinci en yükseği olan Kral Midas’ın Tümülüsü’nün kazısı 1957’de gerçekleştirilmiş. Türk mühendisler ve Zonguldaklı maden işçileri tarafından yapılan 82 metrelik tünel üç yılda tamamlanmış ve iç ölçüleri 5.15 x 6.20 metre olan ahşap mezar odasına ulaşılmış. Dıştan ayrıca tüf taşından yapılmış duvarların çevrelediği ve zamana dayanıklı ardıç ve sedir tomruklarının birbirleri üzerine bindirilmeleriyle oluşturulan mezar odası ziyarete açık ve çok etkileyici. Mezar odasının bir maketi Gordion Müzesi’nde, mezardan çıkarılan Kral Midas’ın kafatası ile burada bulunan tunç yemek takımları ve fibulalar (Friglerin giysilerini tutturdukları çengelli iğneler) Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor.

Tümülüsle karşı karşıya olan Gordion Müzesi Türkiye’nin önemli müzelerinden birisidir. Başta Gordion kazılarından olmak üzere, Polatlı ilçesi civarından derlenen eserlerden kronolojik bir sergileme sunan müze, 2000 yılında Avrupa’da Yılın Müzesi yarışmasında finale kalmıştır. Bahçesinde sergilenen mozaikler bilinen en eski tarihli çakıl mozaik uygulamalarıdır.



Gordion sokaklarında karşılaştığım bir başka efsane ise Büyük İskender'e kadar uzanıyordu: 

Yeni bir lider arayışında olan Friglere bir kahin tarafından, şehre öküz arabası ile giren ilk adamı kral ilan etmeleri söylenir. Bu kişi kağnısıyla kente giren yoksul bir köylü, Midas'ın babası, Gordios olur. Gordios, kral ilan edildikten sonra öküz arabasını Frig tanrısı Sabazios (Yunanlar Zeus olarak adlandırır) için tapınağa adar. Araba kızılcık dallarından bir düğümle tapınağa bağlanmıştır ve bu düğümü çözecek kişinin Asya'nın hakimi olacağı söylentisi ile ünlenir.

Büyük İskender, Gordion'a geldiğinde (MÖ 334) düğümü çözmeye çalışır ama başaramaz. Sabrı tükenince öfkeyle kılıcını çekip düğümü keser. İskender, gerçekten de Pers İmparatorluğu'nun fatihi ve Asya'nın hakimi olma yolundadır. Ancak 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü bilgelerce İskender'in Gordion düğümünü çözmek yerine sabırsızca davranmasının cezası olarak yorumlanır.
Gordion da kazılar hala devam ediyor , yazıtlarda adı geçen bu araba halen aranmakta ve arkeologlar umutlarını yitirmediler.. 

Tarih içinde yıpranmış, yıkılmış, unutulmuş efsaneler kenti Gordion sokaklarında dolaşırken gördüklerimden değil ama Şehire dair okuduklarımdan etkilendim bu gezimde. Sokaklarda dolaşan rüzgar sanki geçmişin hikayelerini, yaşanmışlıklarını fısıldadı kulaklarımıza.. Ve Aklımızda , yüreğimizde yer etti Gordionla en ünlü Kral'ı Midas .. 

Gün sonunda Gordion'u terk ederken bende kalan efsanelerinden bir tanesi de, bu yazımın ardından siz de kalsın ve ziyaretine uğrayın Gordion'lu Midasın...

Dokunduğunu Altına Çeviren Kral Midas 

"Şarap tanrısı Dionisos'un (Bacchus) yoldaşı Satiros, Frigya'yı gezerken Midas'ın gül bahçesinde uyuyakalmış. Satiros'u bulup, on gün on gece sarayında ağırlayan Midas'ın konukseverliğinden etkilenen Dionisos, kralın bir dileğini gerçekleştireceğini söylemiş. Kral Midas da her dokunduğunun altına dönüşmesini ve böylece daha zengin olmayı istemiş. Ancak yemek için dokunduğu yiyecekler, içecekler ve ünlü gül bahçesi bile altına dönüşünce, kral Dionisos'dan bu uğursuz gücü geri almasını istemiş. Midas'ın durumuna acıyan tanrı Dionisos krala Paktalos Irmağı'nda yıkanmasını söylemiş. Bu ırmakta yıkanan Midas, her tuttuğunun altına dönüşmesinden kurtulmuş. Ve o günden bugüne bu ırmakta bulunan altın parçacıkları bu efsaneye bağlanmıştır."

3 Temmuz 2015

Travel: Ölümün Kutsallığında Yaşamın Karmaşasında: Varanasi



Hindistan seyahatimin son ziyaret Noktası Varanasi' ye ulaştığımızda akşam olmak üzereydi. Hızlı bir şekilde kalacağımız otele uğrayıp eşyalarımızı bıraktıktan sonra Ganj Kıyısında ufak bir tekne gezintisi ve Ganga Aarti denilen dinsel ayini izlemek için üzere, otelimizin önünde bekleyen rikşa denilen bisiklet taksilere bindik. Bir süredir Hindistan'da çeşitli şehirlerde ve her türlü taşıt aracıyla seyahat ettiğimi düşünerek artık buranın kalabalık, renk ve dokusuna alıştığımı geçirdim aklımdan, ve bisikletin arka koltuğunda Varanasinin Ganja açılan dar sokaklarına daldık... Etrafımda akan renk, kalabalık, ses ve kokular tüm duyularıma taaruza geçti. Sanırım Hindistan'ın alışık olmayan biri üzerindeki en büyük etkisi bu. Tüm duyularınız aynı anda aşırı bir tetiklemeye maruz kalıyor. Bir yandan herşeyi algılamaya ve hafızama kaydetmeye uğraşırken diğer taraftan da ölüme adanmış bu şehrin barındırdığı hareket ve renkle ne kadar ölüme tezat bir karmaşanın içinde olduğunu düşünüyordum... Varanasi hafızama bu çelişkisiyle yer etmiş

Varanasi, ya da diğer adıyla Benares, Hindistan'ın Uttar Pradeş eyaletinde Ganj Nehrinin yanında yer alır ve binlerce yıldır burada ibadet etmek için ülkenin her yanından gelenleri misafir eder.

Varanasi, Tanrı Şiva'nın (Varanasi’nin koruyucu tanrısı) şehri olarak bilinir; Hinduizm’in en kutsal yerlerinden biridir. Birçok inanan, aynı zamanda geleneksel Hindu kültür ve bilim merkezi olan bu şehre 2.500 yıldan bu yana hac için gelir.Varanasi, dindar Hinduların özellikle tercih ettikleri yerdir. Burada ölmeyi ve öldükten sonra yakılıp küllerinin oraya atılmasını isterler. Bu sebeple şehir burada ölmek üzere gelen çok sayıda yaşlı ve hasta dindar kişiye de geçici süre ev olur. 

Her akşam 18:30 da Yılın 365 günü  “Dasaswamedh Gath”‘da düzenlenen ve tüm Varanasi halkının katıldığı bir ritüel, Ganga Aarti töreni.. Ganj Ana’ya olan minnetlerini sunmak için herkesin her akşam aynı yerde toplanarak düzenlediği bu tören bir saate yakın sürmekte ve herkes hep birlikte ilahileri söyleyerek, el çırparak, tütsü dumanları arasında, safran rengi giysileri içinde danslarını gerçekleştiren Pundit ( Hindu Rahip) Topluluğu'nu izliyor . Tören sonunda da binlerce  mum suya bırakılıyor. Biz de dilek mumlarımızı suya bırakarak Ganj'ın ışıltılı gece giysisine bir tutam da biz ekledik .

Gecenin Karanlığı Ganj ve Varanasi üzerinde hakimiyet kurarken , yaklaşık 10 kişi alan, tek kişi tarafından kürek çekerek ilerletilen, ufak kayıklara binerek kıyı boyunca bir ufak tur attık. Ganj nehri, yılın her döneminde yükselip alçalır. Buna önlem için nehre doğru inen basamaklar yapılmıştır. Bunlara Ghat’lar denir. Ghat'lar boyunca ilerlerken bazı kısımlardan alevler yükseldiğini gördük. Rehberimiz bunun ölü yakma törenleri olduğunu açıkladı. Ganj Kıyısındaki  Ghat’lardan bazıları ölüleri yakmak için kullanılır. Daha sonra küller nehre atılır. Varanasi’de ölmek ve yakılmak ruhun yeniden dünyaya gelmesine engel olmak demektir, ruh reenkarnasyon çemberinden azad olur. Basamaklara biraz daha yaklaştığımızda gerçekten de alevler içindeki bedenin silüetini ve törene katılan akraba ve yakınların söyledikleri ilahileri seçer olduk. Havada cesetlerin üzerinde yakıldığı sandal ağacının kokusundan kaynaklanan tuhaf bir koku vardı. Ne iyi ne kötü olarak sınıflandıramıyacağım bu koku daha sonra Varanasi ye has bir koku olarak yer etti hafızamda. Cenazenin huzurunu ve kutsallığını zedelemeyecek kadar kıyıya yanaşıp bir süre bu ilginç törene şahit olup, fotoğraflarını çekip sessizce geldiğimiz kıyı noktasına doğru döndük. 

Kıyı boyunca çeşitli ghatlarda yanan ateşler gördük . Bu ghatlarda ölü yakma törenleri neredeyse kesintisiz 24 saat devam etmektedir. Hindistan’ın hemen hemen her bölgesinden getirilen ölüler için uzun kuyruklar oluşmakta ve bir ölünün yakılması ve sonrasındaki temizlik işlemleri 3 saat kadar zaman almaktadır. Yakma işleminden sonra yarım kova kadar kül kalır ve bu küllerde Ganj nehrinin akan sularına bırakılarak bedenden ayrılmış ruhun ruhlar aleminde bağımsız kalması sağlanmış olur.Ölü yakma ritüellerinde ölen kişinin en büyük oğlu tüm organizasyonu üstleniyor. Oğul yoksa en yakın akrabanın erkek olanı bu görevi üstleniyor. Kadınlar ölü yakma törenlerini arka kısımlardan izleyerek yetiniyorlar. Görevli olan kişi, kemikler, çiçekler, inek pislikleri arasında ölüyü yakma töreni işlemi için hazırlıyor. Odunu üzerine yerleştirilen samanlara ve oduna daha iyi yanması için Ghee adı verilen sızma yağ sürülüyor, ayrıca kötü kokmaması için çeşitli baharatlar, pudra ve sandal ağacı tozu serpiliyor. Bir de ölünün ağzına pirinç taneleri yerleştiriliyor. Sonunda da Ganj suyundan ağzına son kez su damlatarak hazır hale getiriyor. Odunları tutuşturması için yakılan kutsal ateşi ölünün bedeninin yattığı odunlara dokundurur ve ayin başlar. Ateşin yanması ile ölünün yakınları ilahiler söylemeye başlar ve Puja yapılır.

Nehir boyunca, Hinduların kutsal banyolarını yaptıkları Ghat’lar da vardır Ganj Nehri’nde yıkanmak günahlardan arınmak anlamına gelmektedir. Bu sebeple sabah gün doğarken binlerce inançlı Hindu bu basamaklara gelerek kutsal arınma banyolarını yapar. Elbette ertesi sabah bu renkli törene şahit olmak için gün doğuşunda biz de Ganj ' da yine bir kayığın içindeydik. Varanasi muazzam fotojenik bir şehir . Ve buraya dair en canlı ve renkli görüntüler herhalde bu sabah yıkanma ayinleri esnasında yakalanıyor. Her yaştan binlerce insan , binlerce renkle kendi kişisel ritüelini yapmak üzere buluşuyor Ganj ın gri sularıyla.. Dua eden binlerce insanın yanında ortalıktaki kemikleri çekiştiren köpekler, su içmeye gelen inekler, domuzlar, çamaşırhanelerin iş başındaki işçileri , tüm bunları fotoğraflamaya çalışan benim gibi gezginler, meditasyona girmiş heykel gibi duran Sadular, seyyar satıcılar, 24 saat devam eden ölü yakma törenleri... Hepsi tek tek kendi koşuşturmasında ve hepsi bir arada...

Tüm bu renk ve hareket cümbüşünün yanında  Ganj a gündüz gözüyle bakıyorum. Tek bir şey görüyorum: Gri .. Ganj Varanasi nin renkliliğini vurgulamak, ona mütevazi bir fon oluşturmak ister gibi , göz alabildiğine geniş bir gri ... Tam da gece yaşadığımız görüntüsünden, üzerinde binlerce dilek mumu yüzen ışıl ışıl giysisinden ne kadar farklı diye düşünürken arka fonda rehberimizin uyarı mahiyetindeki açıklamasını duyuyorum: "7  yaşından küçük çocuklar, hamileler ve cüzzam hastalığından ölenler yakılmaz , direk Ganj'ın sularına bırakılır. Bu nedenle suyun içinde cesetlere rastlayabilirsiniz bu görüntüye hazırlıklı olun !" Ne Çelişki diye düşünüyorum yine : sabahları buraya yaşamı kutsamaya, arınmaya gelen binlerce insan içinde ölümün yüzdüğü bu nehrin sularında yıkanıyor..

Sabah ki kayık gezimizin son durağı olan ghata varıyoruz. Basamaklara adım attığımda tek fark ettiğim şey küller... Ölü yakma ghatlarından birine çıkmışız. Etrafta hala Ateşler var. Küllerin üzerinden yürüyoruz.. Tuhaf bir his diye geçiriyorum içimden... Hiç ölümü mu kadar yaşamın parçası olarak hissetmemiştim...Hemen ardından yapımında 800 kg altın kullanıldığı için Golden Temple (Altın Tapınak )olarak bilinen Varanasi nin en büyük tapınağına , bu yaşlı şehrin kalbine  doğru yaklaşık bir saat süren yürüyüş yolculuğuna başlıyoruz....


28 Haziran 2015

Travel: Matadorlar, Futbol ve Sanatın Şehri Madrid


Avrupa'nın en yüksek başkentlerinden biri olan Madrid,  deniz seviyesinden 635 m yükseklikte yer alır ve yaklaşık 4 milyon kişiye, boğalara ve matadorlara ev sahipliği yapar. Şehrin gezilecek önemli simge binalarından biri olan, 25.000 izleyici kapasitesine sahip olan Las Ventas Arena'sı boğa güreşinin doğduğu yer olarak kabul edilir. Madridliler yetiştirdikleri boğaları ve ünlü matadorlarıyla gurur duyar. Şehirde dolaşırken pek çok konuda ve yerde boğa güreşlerinin etkisini görebilirsiniz. Şehrin en kalabalık ve canlı bölgesi olan Puerto del Sol meydanında oturduğum bir tapas bar tamamen eski Matadorlara ithafen dekore edilmiş bir mekandı. Tüm matadorların mekanda çekilmiş fotoğrafları, imzaları ve hatıra eşyaları dekorun parçasıydı. Hatta orda müşteri olarak bulunan bir yaşlı Madridli beyefendi de büyük bir coşku ve heyecanla mekanın ve matadorların tarihçesini anlattı bütün bir akşam . Boğa Güreşleri gerçekten de Madridlilerin hayatının önemli bir parçası..

Diğer bir önemli parçaysa elbette Futbol...

Madrid iki büyük futbol takımına ev sahipliği yapmaktadır. Atletico Madrid ve Real Madrid takımlarının maçlarını izlemek de meraklıları için önemli bir aktivitedir. Real Madrid takımına ait Santiago Bernabeu Stadyumu 85.000 izleyici kapasitesi ile dünyanın en büyük stadyumlarından biridir ve hemen hemen her erkeğin gezilecek yerler listesinde başı çeker. Stadyumda maç izlemenin yanı sıra rehberli turlara katılmak ve Real Madrid takımına ait eşyaların yer aldığı müzeyi gezmek mümkündür. Ben her ne kadar futbol ile ilgilenmesem de stadyumun mimari yapısı ilgimi çekti ve gezmekten, görmekten keyif aldım. 


Güzel ve şık binalara, geniş meydanlara sahip tarih ve kültür şehri Madrid’de gündüz, müze, sanat galerisi ve tarihi yapıları ziyaret edip, sinema, opera, bale gibi pek çok sanatsal aktiviteye katılabilirsiniz. En önemli müzeleri arasında Reina Sofia Müzesi, Prado Müzesi,Madrid Arkeoloji Müzesi ve Thyssen Bornemisza Müzesi yer almaktadır. Özellikle Prado Müzesi binası ve barındırdığı geniş koleksiyonuyla hem gezginlerin hem de sanat ve tarih meraklılarının ilgisini çeker. 

Yine de ben ilgimi çeken başka bir müzeden bahsetmeden geçemeyeceğim:Jambon Müzesi 
Evet yanlış okumadınız(!) Jambon müzesi adını verdikleri tapas barlar Madrid deki enteresan gastronomik duraklardan biri. Yüzlerce parça değişik kurutulmuş etin asılı olduğu mekanlarda istediğiniz etten servis alabiliyorsunuz ve tabiki bu füme etlere geniş bir peynir ve tapas (meze) mönüsü eşlik ediyor. Seçim gerçekten zor ve sonsuz gözüküyor. Ama sonuçta leziz yerel şarapların da eşlik ettiği şahane bir akşam üstü atıştırmalık sofranız oluyor. Mutlaka tecrübe etmenizi öneririm.

Turistik ve mimari yapılar açısından Barcelona'ya göre sönük kalsa da, Madrid İspanya''nın en hareketli şehirdir. Plaza Mayor adı verilen Büyük Meydan 1619 senesinde inşa edilmiş bir alışveriş merkezi meydanıdır. Burada 136 bina ve avluya açılan 437 balkon bulunmaktadır. Bir zamanlar meydanda yapılan  Boğa Güreşleri'ni izlemek için kullanılan bu balkonlar !engizisyonun mahkemelerinin idam uygulamalarının da şahitleri olmuşlar. Günümüzde ise Yılbaşı ve bayram Kutlamaları için halkın toplandığı meydanlardan bir tanesi.

Şehrin giriş kapısı anlamına gelen Puerta del Sol, "Güneş Kapısı" anlamına gelmektedir. Şehrin giriş kapısı olarak kabul ediliyor ve şehrin kalbi burada atıyor. Hemen hemen tüm buluşma randevuları için bu meydanda sözleşiliyor. Alışveriş, yemek, eğlence gibi sosyal aktiviteler için yine adres  Puerta del Sol . Aynı zamanda mesafelerin ölçüldüğü sıfır kilometre taşı ve şehrin sembolü ayı heykeli de bu meydanda bulunuyor. 

Madrid’de geceler de en az gündüzler kadar hareketli geçiyor . Sabaha kadar açık olan gece klüplerinden, Flamenko izleyip şarabınızı yudumlayarak keyifli bir akşam geçire eğiniz mekanlara kadar çeşitlilik var. Seçim sizin zevkinize ait . Madrid'teki barlar ve gece klüpleri Avrupa'da isim yapmış mekanlardır ve Avrupa basınının ilgi odağıdır. Casa Patas, Cafe Central ve Bar Cock tercih edebileceğiniz mekanlardan bir kaçıdır. Gece mekanları Sol meydanı çevresinde yoğunlaşmıştır. Gece kulüpleri sabah erken saatlere kadar açıktır. 

Alışveriş Goya, Serrano, Ortega ve Gasset, Velaz-quez, Jorge Juan ve Lagasca caddeleri kentin en önemli alışveriş bölgeleri arasında yer almaktadır. Buralarda el sanatı mağazalarından ünlü markalara kadar pek çok alternatif alışveriş noktası mevcut. Ayrıca Mercado de Monedaso Y Sellos ve Mercado Fuencarral kentin alışveriş için tercih edilen önemli pazarlarıdır.

Kısacası, İspanya’nın başkenti ve en güzel şehirlerinden biri olan Madrid gezilecek yerler konusunda zengin bir şehir. Dünyaca ünlü müzeler, sanat galerileri, geniş parklar, boğa güreşlerini izleyebileceğiniz Las Ventas Arenası ve dünyaca ünlü futbol kulübü Real Madrid’in maçlarını oynadığı stadyumu Santiago Barnebau Stadyumu gibi pek çok popüler yerin bulunduğu Madrid gezilecek yerler listesinde herkese uygun bir seçenek ve gezi noktası var. Haydi bir sonraki seyahatiniz için buyrun Madrid'e !

12 Haziran 2015

Travel:Bagbozumunda Bir Güzel : Bozcaada


Bozcaada, Ege Denizi’nin kuzeyinde, Çanakkale iline bağlı minicik bir ada. Türkiye’nin üçüncü büyük adası olarak Çanakkale Boğazı’nın hemen girişinde yer alsa da yüzölçümü sadece 40 km2 . Adada yerleşim, adanın kuzeydoğusunda yer alan ilçe merkezinde toplanmış ve 2500 kişiye ev sahipliği yapıyor, bunun dışında herhangi bir köyü bulunmuyor. Yazları ise ada nüfusu turizm etkisiyle 5000 kişiye kadar çıkıyor.

Anakaraya uzaklığı 6 km olan Bozcaadaya ulaşım Geyikli iskelesinden kalkan feribotla veya Çanakkale deniz otobüsüyle . Adadan dönüş için feribota rezervasyon yaptırmak sınırlı kapasite ve yoğunluk sebebiyle akıllıca bir seçim oluyor Feribotun yanaştığı ilçe merkezi, adanın kalbi. Ada merkezi, nostaljik sokakları ile şirin bir balıkçı kasabası havasında. Zamanında kasabanın ortasından geçen bir dere, Rum ve Türk Mahallesi diye ikiye ayrılmasında rol oynamış kasabanın. Artık böyle bir ayırım yok ama mimari farklarından hangi mahallede olduğunuzu anlamak mümkün.
Rum Mahallesi kapı önünde ve balkonlarda saksılarda çiçekleri olan evleri ile akılda kalıyor. Mahallenin tam ortasında bir kilise ve saat kulesi yer alıyor. Bir zamanların kahveleri, meyhane ve tavernaları şimdi turistik restoran, kafe ve dükkan olarak hizmet veriyor. Eski Rum evlerinin bir kısmı yazlık ev, bir kısmı da pansiyon ve otel olarak kullanılıyor.Son yıllarda yeni açılan pansiyon ve otellerin sayısında artış görülse de Türk Mahallesi, kıvrımlı sokakları ve ahşap evleri ile daha çok ada sakinlerinin yaşadığı yer.

Ada sokaklarını ve merkezini bir saat içinde yürüyerek gezmeniz mümkün. Ama bir kere dolaşmak yetmiyor, her seferinde yeni bir ayrıntı yakalanıyor. Özellikle fotoğraf severler için ara sokaklar, bol renk ve sürprizlerle dolu harika bir plato.

Ayazma plajı özellikle ince taneli, altın sarısı kumu, etrafındaki restoran ve kafeler nedeniyle kesinlikle adanın 1 numaralı plajıdır. Ayazma plajının dışında hemen yanında yer alan Sulubahçe ve devamındaki Habbele Plajı ve Akvaryum tercih edilen diğer koylardır. Ben Akvaryum koyunda yüzmeyi tercih ettim .Gerçekten da adı gibi bir koy. Berrak ve serin sularında yüzmek Akvaryum koyunu hatıralarımın keyifli anlar dosyasına ekledi . Adada plajlara ve diğer noktalara ulaşım dolmuş vasıtasıyla sağlanmaktadır. Dolmuşun yanı sıra bisiklet ve motor kiralanabilmektedir. Yaz aylarında her 15 dakikada bir hareket eden dolmuşlarla her noktaya ulaşım mümkündür.


Bozcaada, şaraplık üzümleri ve şaraplarıyla ünlüdür. Adanın büyük kısmı bağlarla kaplıdır. 
Bozcaada'nın şarap fabrikaları, şarapçılık geleneğinin çok eski yıllara dayandığı adanın vazgeçilmez yapıları. Adanın 3 eski şarap üreticisinin fabrikaları ada merkezindedir. Son yıllarda açılan fabrikalar ise merkez dışında yapılmış.

Talay, Corvus ve Amadeus şarap fabrikaları yaz sezonu boyunca talebe göre tur düzenliyor. Bu turlarda fabrikayı gezerek şarap yapımı ile ilgili detaylı bilgiler edinebilirsiniz.

Şarap fabrikalarının yanında tadım yaparak alışveriş yapabileceğiniz şarap satış mağazaları da bulunuyor. Eylül Ayında ise Adana'da Bagbozumu şenlikleri yapılıyor.


Bozcaada Türkiye'nin Rüzgâr Enerjisi üretimi yapılan sayılı yerlerinden biridir. Haziran 2000'de Batı Burnu civarında 10.2 MW gücünde 17 üreticiden oluşan bir rüzgâr enerjisi santrali kurulmuştur. Kurulduğu tarih itibariyle adanın enerji ihtiyacının yaklaşık 30 kat fazlasını karşıladığından, karaya elektrik iletmektedir. Turizme zarar vermemek amacıyla santralin ürettiği elektrik yeraltı kablolarıyla aktarılmaktadır. Rüzgâr güllerinin bulunduğu burun özellikle gün batımında olağanüstü bir manzara sergilemektedir. Akşam saatlerinde çarşı içinden kalkan dolmuşlar, ada turu fırsatı sunmakta yol boyunca Karşılaşılan harika gün batımı manzaralarının en iyi olduğu yer rüzgar güllerinin olduğu bölgedir. Fotoğraf meraklılarına duyurulur .


Bozcaada gece ve eğlence  hayatı çok hareketli bir yer değil .Herhangi bir gece kulubü, disko ya da canlı müzik çalan bir yer yok. Daha çok akşam yemeği sonrasında gecenize devam edebileceğiniz sokak kafe-barları bulunuyor. Adada daha çok uzun uzun oturup yemek yiyebileceğiniz tarzda restoranlar bulunuyor. Akşam yemekleri için genelde merkezdeki restoranlar tercih ediliyor.Yemek ve şarap kültürü gelişmiş bir yer olduğu için yemekler aceleye getirilmiyor. Günün en önemli programı akşam nerede yemek yenileceği. Temmuz-ağustos ve bayram gibi yoğun dönemlerde akşam yemeği için restoranlarda önceden yer ayırmanız gerekebiliyor. Genelde Kuzey Ege mutfağına özgü tadları keşfedeceğiniz ada restoranlarında Taze deniz ürünleri, adaya özgü otlardan yapılan mezeler ve tabiki Zeytinyağı odaklı lezzetler sizi karşılıyor. Et sevenler için de yine Kuzey Ege'ye özgü kuzu ve oğlak eti yemekleri bulunuyor. Kafeler, balık restoranlarına alternatif olabilecek pizza, makarna ya da atıştırmalık yiyecekler hazırlıyorlar.

 
Doğal ve tarihi sit alanı olması sebebiyle Bozcaada’da büyük oteller ve tatil köyleri yoktur. Adada konaklamak için en ucuz ve yaygın imkân pansiyonlardır. Gerek Türk gerekse Rum mahallelerindeki tarihi evler adalı aileler tarafından işletmeye açılmıştır. Özellikle son yıllarda büyükşehirlerden adaya yerleşenlerin açtıkları mekanların da eklenmesiyle, her zevke ve bütçeye uygun seçenekler bulunabiliyor. Bozcaada’da toplam yatak kapasitesi resmi olarak 2500 dür. Kalabalık geçen temmuz ve ağustos aylarında yer sıkıntısı yaşanabiliyor. Bu dönemler için rezervasyonunuzu önceden yaptırmanızda fayda var.

Bozcaada’nın kargaları adanın ünlü özelliklerinden, akşam üzeri Çatıdan çatıya yaptıkları toplu uçuşları ve çığlıkları çok dikkat çekici. Ada halkı bu zeki hayvanlarla içli dışlı yaşıyor. Çay bahçesinde otururken masanıza konacak kadar cesurlar ya da adalı bir şarap markasına ismini verecek kadar ilham verici…

Bozcaada kendini keşfetmeye hevesli gezginleri neşeyle kabullenip kendinden biri yapıyor. Adaya geleli henüz birkaç saat gecmiş bile olsa meydandaki büyük çınarın altındaki Çay Bahçesinde Sakızlı Türk kahvenizi yudumlarken adanın sakinleri Köpekler sokuluveriyor yanınıza, çiçek fırının mis gibi kurabiye kokusu burnunuza takılıyor, etrafınızdAki huzur ve dinginliğe hemen alışıyorsunuz. Adalı hissediyorsunuz kendiniz...