Eğer Hierapolis'e Mart Ayında geldiyseniz ve Güney Kapısı'ndan girip yürüyüş yolunun Tiyatroya giden kolunda Sırt boyunca yürürseniz , aşağı şehrin merkezine doğru baktığınızda ,yemyeşil çayırın içinde kırmızı dalgalar halinde gelincikleri fark edersiniz. Ve televizyondaki kar,yağmur haberlerine inat Bahar'ın geldiğini anlarsınız. Şehrin yerleşim alanlarının yerinde uzanan parlak yeşil çayırda incecik gövdeleriyle Güneş'e uzanan gelincikler şehrin yeni sakinleri olarak selamlar sizi , içiniz neşeyle dolar. İşte Azize Philippe Marthyrion 'a bakan tepede gelincikler içinde uzanmış şehri seyrederken, Antik Çağlar'dan beri beyaz travertenleriyle ve termal hamamlarıyla ünlü Hierapolis beni bu baharda başka renkleri ve başka sakinleriyle büyüledi .
Denizli'nin 18 km. kuzeyinde yer alan Hierapolis, bir çok tapınak ve diğer dinsel Yapıya ev sahipliği yapmasından dolayı Arkeoloji literatüründe “Holy City” yani Kutsal Kent olarak anılır. Kentin hangi eski coğrafi bölgede yer aldığı tartışılır. Hierapolis coğrafi konumu ile kendisini çevreleyen çeşitli tarihi bölgeler arasında yer almaktadır. Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürerler. Antik kaynaklarda, kentin Hellenistik dönem öncesi adı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Hierapolis olarak adlandırılmadan önce kentte bir yaşamın var olduğunu Ana Tanrıça kültünden dolayı biliyoruz. Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Pergamon Krallığı zamanında II. Eumenes tarafından M.Ö. 2. yy. başlarında kurulduğu ve Bergama'nın efsanevi kurucusu Telephos'un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera'dan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki M.S. 60 yılındaki büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, M.S. 4. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), M.S. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Filipus' un burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. M.S. 395 yılında Bizans yönetimine geçen Hierapolis, Piskoposluk merkezi oldu. 12. yüzyıl sonlarına doğruysa Anadolu Selçukluları'nın sınırları dahilinde kalmıştır.
Bugün Hierapolis antik kentinde; Nekropol, Domitiyan yolu ve kapısı, kare alan içine oturtulmuş Oktokonus tapınağı, tiyatro, Frontinus caddesi ve kapısı, Agora, Kuzey Bizans Kapısı, Güney Bizans Kapısı, Gymnasium, Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Kutsal Alanı, Su Kanalları ve Nympheumları, Surlan, Aziz Philippus Martynonu ve köprüsü, Direkli Kilisesi, Nekropol Alanı, Katedral ve Roma Hamamı kalıntıları bulunmaktadır. Ve uzun bir yürüyüş rotasıyla bu kalıntıların hepsi görülebilmektedir. Bu sebeple sehri keşfetmek için en uygun zaman ılık bahar aylarıdır. Hem bu dönemde rotaya şehrin kalıntılarının yanında, Ege coğrafyasının şahane bitki ve canlı çeşitliliği de dahil olmaktadır.
Gezi rotasının en göz alıcı duraklarından olan Tiyatro kapasitesinin 9.500 kişi olmasından dolayı şehir nüfusunun 95.000-100.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir.Tiyatrosunun tasarımından burada gladyatör dövüşleri yapıldığı anlaşılır. Sahne altındaki çukurluk bölümle oturma sıraları arasında seyircileri vahşi hayvanlardan korunmak için yaklaşık bir metrelik yükseklik farkı vardır. Zaman içinde birçok kere düzenleme ve restorasyondan geçmiş Tiyatro en son üç katlı tiyatro binası ve heykelleriyle ihtişamlı bir görünüme kavuşmuştur . Bugün iki katı ayakta olan yapı antik dönemindeki görünüşü hakkında fikir vermektedir.
Tedavi amacıyla da kullanılan Pamukkale yeraltı suları (travertenler) sayesinde Hierapolis tarih boyunca turist çekmiştir.Antik kent döneminde Büyük hamam, yolcuların yıkanarak şehre girmeleri için şehrin dışına inşa edilmiştir. Ama bunun haricinde şehirde çeşitli ebatlarda yaklaşık 15 adet hamam bulunmaktaydı. Bugün ise içinde hala sütunların bulunduğu Antik Havuz hem Şifalı Suları ,hem de tarihi dekorundan dolayı yerli ve yabancı pek çok ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıkları 35-100 C arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunmaktadır. Travertenler görsel zenginliğin yanı sıra kalp rahatsızlıkları romatizma,mide, göz ve deri rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.
Hierapolis Kentinin en büyük yapılarından biri olan Roma Hamamı, 1984 yılından bu yana Hierapolis Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermektedir. Müzede Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia, Colossae, Tripolis, Attuda gibi Lycos (Çürüksu vadisi) kentlerinden gelen eserler de bulunmaktadır. Ayrıca Tunç Çağı’nın en güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü’nden elde edilen eserler müzenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Hierapolis ve Pamukkale Travertenleri 09.12.1988 tarihinde hem doğa hem de kültürel miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi'ne alınmıştır. Bu nadide Termal kent coğrafyasındaki pek çok su kaynağıyla Dünya'nın dikkatini üzerine çekmiştir. 5 km yakınındaki Karahayıt da çıkan demir yoğunluklu kırmızı Termal su da bölgedeki önemli doğal zenginliklerdendir. Beyaz ve kırmızı su kaynağının beraber bulunduğu Dünya'daki tek nokta Pamukkaledir.
Güneşli, ılık günlerinin eşliğinde adımladığım tarihi ve doğal zenginliklere dolu Hierapolis bu bahar da beni gelincikleri, papatyaları, sarı kantaronları ve bahar dalları ile kendine aşık etti. Bu zengin şehir her gezgine sunduğu hazineleriyle taht kuruyor gönüllerde ve her Gönül'de farklı bir hikaye oluşturuyor. İşte bu baharda , benim hikayem ... Benim Hierapolis'im...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder