29 Temmuz 2015

Travel: Efsanelerin Peşinde , Gordion' da...


Eşek Kulaklı Kral Midas: 

Müziğin, sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı Apollon ve Kır Tanrısı Pan arasında yapılacak bir çalgı çalma yarışmasında Midas yargıçlardan biri olarak seçilmişti. Kır tanrısı, kavalıyla hoş sesler çıkarıyordu; ama Apollon'un gümüşten lir'i her çalgıdan üstünmüş. Apollon; çalmaya başladığında Musalar bile durup onu dinlermiş. Yargıçlardan ikincisi dağ tanrısı Tmolos, yengi çelengini Apollon'a vermiş. Ama Midas oyunu yarışma sonunda Pan'a yönelik kullanınca Tanrı Apollon çok kızmış ve "güzel müziği ayırt edemeyen kulak insan kulağı olamaz , sana eşek kulağı yakışır" diyerek Midas'ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürmüş. Midas bir süre, tanrının armağanlarını koca bir külah içinde saklamış. Saklamış ama onun saçlarını kesen berber sonunda kulaklarını görerek kralın sırrını öğrenmiş. Ancak sır bu insan ağzına sığar mı? Berber sancılar geçirip, dayanılmaz ıstıraplar yaşadıktan sonra sırrını bir kuyuya söylemeye karar vermiş. Kuyuya eğilmiş ve Midas'ın kulakları eşek kulakları diye bağırmış. Sırrı kuyudaki su sazlara, sazlarsa rüzgarda salına salına bütün etrafa yayılmış. Böylece bütün ülke Midas'ın sırrını kısa zamanda öğrenmiş. Daha sonra halk Midas hakkında gölge oyunları oynamaya başlamış. Midas artık bıkkınlıkla kulaklarını kestirmeye karar vermiş ve kulaklarını kestirmiş. Kulakları kesilen Midas'ın sonradan kulakları sarmaşık kadar tekrar uzamış. Herkes onunla "eşek kulaklı Midas" diye dalga geçmeye başlamış. Kral Midas Tanrıya yalvarmaya başlamış, "Tanrım benim bu kulaklarımı düzelt ama bütün servetimi elimden al" demiş. Tanrı onu bağışlamış ve Midas kulaklarını geri almış. Ama kimse görmeden canını da alıp, mezara gömmüş.

İlkbahar taklidi yapan serin bir Temmuz pazarında yollara düştüm ve Ankara'dan 94 km uzaklıktaki Polatlı ilçesinin kuzey Batısında kalan Yassıhöyük te efsanelerin peşine düştüm . Burası antik Dünya'daki ismiyle Gordion; Friglerin başkentidir. Ama açığa çıkarılan çanak çömlek ve mimarlık kalıntıları, kentin Eski Tunç Çağı’nda itibaren yerleşime sahne olduğunu gösterir. Sonraki tabakalarda Asur Koloni Çağı, Eski Hitit Krallığı ve Hitit İmparatorluğu dönemlerine ait buluntular da ele geçti. Tüm Anadolu yerleşmelerinde olduğu gibi Gordion da İÖ 1200-800 arasını Karanlık Çağ içinde yaşadı. İÖ 800′ lerde ilk kez Friglerin yerleştiği kent, güçlü surlarla çevrelendi. İÖ 725-675 arasında en güçlü dönemini, söylencelerde adı geçen Frig Kralı Midas döneminde yaşayan kent, Kimmerlerce yıkıma uğratıldı. Lidya ve Pers egemenliği altında, yerel beylerin yönetiminde yaşadı. Büyük İskender dönemiyle, Hellenistik dönemde önemini giderek yitirdi. İÖ 2. yüzyıl başlarında Galatların yöreye yaptıkları akınlara kadar küçük bir yerleşme olarak varlığını sürdürdü. Roma ve Bizans dönemlerinde de aynı durumunu korudu, daha sonraki dönemlerde terk edildi. İlk kez 1901’de, daha sonra 1949’da başlayan kazılar günümüzde de sürmektedir. Kazılar sonucunda, kent kapısı, saray kalıntısı, evler ve tümülüsler açığa çıkarıldı. Buluntular Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Gordion Müzesi’nde sergilenmektedir.

Tesbit edilen 80-90 kadar tümülüs vardır ancak  sekiz tanesi üzerinde çalışma yapılmıştır . Midas tümülüsü olarak anılan 53 m. yüksekliğinde ve 300 m. çapında olanı elbette en görkemlileridir ve Yassıhöyük'e vardığınızda sizi ilk karşılayan bu heybetli Höyük olur. Anadolu’daki tümülüsler arasında ikinci en yükseği olan Kral Midas’ın Tümülüsü’nün kazısı 1957’de gerçekleştirilmiş. Türk mühendisler ve Zonguldaklı maden işçileri tarafından yapılan 82 metrelik tünel üç yılda tamamlanmış ve iç ölçüleri 5.15 x 6.20 metre olan ahşap mezar odasına ulaşılmış. Dıştan ayrıca tüf taşından yapılmış duvarların çevrelediği ve zamana dayanıklı ardıç ve sedir tomruklarının birbirleri üzerine bindirilmeleriyle oluşturulan mezar odası ziyarete açık ve çok etkileyici. Mezar odasının bir maketi Gordion Müzesi’nde, mezardan çıkarılan Kral Midas’ın kafatası ile burada bulunan tunç yemek takımları ve fibulalar (Friglerin giysilerini tutturdukları çengelli iğneler) Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor.

Tümülüsle karşı karşıya olan Gordion Müzesi Türkiye’nin önemli müzelerinden birisidir. Başta Gordion kazılarından olmak üzere, Polatlı ilçesi civarından derlenen eserlerden kronolojik bir sergileme sunan müze, 2000 yılında Avrupa’da Yılın Müzesi yarışmasında finale kalmıştır. Bahçesinde sergilenen mozaikler bilinen en eski tarihli çakıl mozaik uygulamalarıdır.



Gordion sokaklarında karşılaştığım bir başka efsane ise Büyük İskender'e kadar uzanıyordu: 

Yeni bir lider arayışında olan Friglere bir kahin tarafından, şehre öküz arabası ile giren ilk adamı kral ilan etmeleri söylenir. Bu kişi kağnısıyla kente giren yoksul bir köylü, Midas'ın babası, Gordios olur. Gordios, kral ilan edildikten sonra öküz arabasını Frig tanrısı Sabazios (Yunanlar Zeus olarak adlandırır) için tapınağa adar. Araba kızılcık dallarından bir düğümle tapınağa bağlanmıştır ve bu düğümü çözecek kişinin Asya'nın hakimi olacağı söylentisi ile ünlenir.

Büyük İskender, Gordion'a geldiğinde (MÖ 334) düğümü çözmeye çalışır ama başaramaz. Sabrı tükenince öfkeyle kılıcını çekip düğümü keser. İskender, gerçekten de Pers İmparatorluğu'nun fatihi ve Asya'nın hakimi olma yolundadır. Ancak 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü bilgelerce İskender'in Gordion düğümünü çözmek yerine sabırsızca davranmasının cezası olarak yorumlanır.
Gordion da kazılar hala devam ediyor , yazıtlarda adı geçen bu araba halen aranmakta ve arkeologlar umutlarını yitirmediler.. 

Tarih içinde yıpranmış, yıkılmış, unutulmuş efsaneler kenti Gordion sokaklarında dolaşırken gördüklerimden değil ama Şehire dair okuduklarımdan etkilendim bu gezimde. Sokaklarda dolaşan rüzgar sanki geçmişin hikayelerini, yaşanmışlıklarını fısıldadı kulaklarımıza.. Ve Aklımızda , yüreğimizde yer etti Gordionla en ünlü Kral'ı Midas .. 

Gün sonunda Gordion'u terk ederken bende kalan efsanelerinden bir tanesi de, bu yazımın ardından siz de kalsın ve ziyaretine uğrayın Gordion'lu Midasın...

Dokunduğunu Altına Çeviren Kral Midas 

"Şarap tanrısı Dionisos'un (Bacchus) yoldaşı Satiros, Frigya'yı gezerken Midas'ın gül bahçesinde uyuyakalmış. Satiros'u bulup, on gün on gece sarayında ağırlayan Midas'ın konukseverliğinden etkilenen Dionisos, kralın bir dileğini gerçekleştireceğini söylemiş. Kral Midas da her dokunduğunun altına dönüşmesini ve böylece daha zengin olmayı istemiş. Ancak yemek için dokunduğu yiyecekler, içecekler ve ünlü gül bahçesi bile altına dönüşünce, kral Dionisos'dan bu uğursuz gücü geri almasını istemiş. Midas'ın durumuna acıyan tanrı Dionisos krala Paktalos Irmağı'nda yıkanmasını söylemiş. Bu ırmakta yıkanan Midas, her tuttuğunun altına dönüşmesinden kurtulmuş. Ve o günden bugüne bu ırmakta bulunan altın parçacıkları bu efsaneye bağlanmıştır."

3 Temmuz 2015

Travel: Ölümün Kutsallığında Yaşamın Karmaşasında: Varanasi



Hindistan seyahatimin son ziyaret Noktası Varanasi' ye ulaştığımızda akşam olmak üzereydi. Hızlı bir şekilde kalacağımız otele uğrayıp eşyalarımızı bıraktıktan sonra Ganj Kıyısında ufak bir tekne gezintisi ve Ganga Aarti denilen dinsel ayini izlemek için üzere, otelimizin önünde bekleyen rikşa denilen bisiklet taksilere bindik. Bir süredir Hindistan'da çeşitli şehirlerde ve her türlü taşıt aracıyla seyahat ettiğimi düşünerek artık buranın kalabalık, renk ve dokusuna alıştığımı geçirdim aklımdan, ve bisikletin arka koltuğunda Varanasinin Ganja açılan dar sokaklarına daldık... Etrafımda akan renk, kalabalık, ses ve kokular tüm duyularıma taaruza geçti. Sanırım Hindistan'ın alışık olmayan biri üzerindeki en büyük etkisi bu. Tüm duyularınız aynı anda aşırı bir tetiklemeye maruz kalıyor. Bir yandan herşeyi algılamaya ve hafızama kaydetmeye uğraşırken diğer taraftan da ölüme adanmış bu şehrin barındırdığı hareket ve renkle ne kadar ölüme tezat bir karmaşanın içinde olduğunu düşünüyordum... Varanasi hafızama bu çelişkisiyle yer etmiş

Varanasi, ya da diğer adıyla Benares, Hindistan'ın Uttar Pradeş eyaletinde Ganj Nehrinin yanında yer alır ve binlerce yıldır burada ibadet etmek için ülkenin her yanından gelenleri misafir eder.

Varanasi, Tanrı Şiva'nın (Varanasi’nin koruyucu tanrısı) şehri olarak bilinir; Hinduizm’in en kutsal yerlerinden biridir. Birçok inanan, aynı zamanda geleneksel Hindu kültür ve bilim merkezi olan bu şehre 2.500 yıldan bu yana hac için gelir.Varanasi, dindar Hinduların özellikle tercih ettikleri yerdir. Burada ölmeyi ve öldükten sonra yakılıp küllerinin oraya atılmasını isterler. Bu sebeple şehir burada ölmek üzere gelen çok sayıda yaşlı ve hasta dindar kişiye de geçici süre ev olur. 

Her akşam 18:30 da Yılın 365 günü  “Dasaswamedh Gath”‘da düzenlenen ve tüm Varanasi halkının katıldığı bir ritüel, Ganga Aarti töreni.. Ganj Ana’ya olan minnetlerini sunmak için herkesin her akşam aynı yerde toplanarak düzenlediği bu tören bir saate yakın sürmekte ve herkes hep birlikte ilahileri söyleyerek, el çırparak, tütsü dumanları arasında, safran rengi giysileri içinde danslarını gerçekleştiren Pundit ( Hindu Rahip) Topluluğu'nu izliyor . Tören sonunda da binlerce  mum suya bırakılıyor. Biz de dilek mumlarımızı suya bırakarak Ganj'ın ışıltılı gece giysisine bir tutam da biz ekledik .

Gecenin Karanlığı Ganj ve Varanasi üzerinde hakimiyet kurarken , yaklaşık 10 kişi alan, tek kişi tarafından kürek çekerek ilerletilen, ufak kayıklara binerek kıyı boyunca bir ufak tur attık. Ganj nehri, yılın her döneminde yükselip alçalır. Buna önlem için nehre doğru inen basamaklar yapılmıştır. Bunlara Ghat’lar denir. Ghat'lar boyunca ilerlerken bazı kısımlardan alevler yükseldiğini gördük. Rehberimiz bunun ölü yakma törenleri olduğunu açıkladı. Ganj Kıyısındaki  Ghat’lardan bazıları ölüleri yakmak için kullanılır. Daha sonra küller nehre atılır. Varanasi’de ölmek ve yakılmak ruhun yeniden dünyaya gelmesine engel olmak demektir, ruh reenkarnasyon çemberinden azad olur. Basamaklara biraz daha yaklaştığımızda gerçekten de alevler içindeki bedenin silüetini ve törene katılan akraba ve yakınların söyledikleri ilahileri seçer olduk. Havada cesetlerin üzerinde yakıldığı sandal ağacının kokusundan kaynaklanan tuhaf bir koku vardı. Ne iyi ne kötü olarak sınıflandıramıyacağım bu koku daha sonra Varanasi ye has bir koku olarak yer etti hafızamda. Cenazenin huzurunu ve kutsallığını zedelemeyecek kadar kıyıya yanaşıp bir süre bu ilginç törene şahit olup, fotoğraflarını çekip sessizce geldiğimiz kıyı noktasına doğru döndük. 

Kıyı boyunca çeşitli ghatlarda yanan ateşler gördük . Bu ghatlarda ölü yakma törenleri neredeyse kesintisiz 24 saat devam etmektedir. Hindistan’ın hemen hemen her bölgesinden getirilen ölüler için uzun kuyruklar oluşmakta ve bir ölünün yakılması ve sonrasındaki temizlik işlemleri 3 saat kadar zaman almaktadır. Yakma işleminden sonra yarım kova kadar kül kalır ve bu küllerde Ganj nehrinin akan sularına bırakılarak bedenden ayrılmış ruhun ruhlar aleminde bağımsız kalması sağlanmış olur.Ölü yakma ritüellerinde ölen kişinin en büyük oğlu tüm organizasyonu üstleniyor. Oğul yoksa en yakın akrabanın erkek olanı bu görevi üstleniyor. Kadınlar ölü yakma törenlerini arka kısımlardan izleyerek yetiniyorlar. Görevli olan kişi, kemikler, çiçekler, inek pislikleri arasında ölüyü yakma töreni işlemi için hazırlıyor. Odunu üzerine yerleştirilen samanlara ve oduna daha iyi yanması için Ghee adı verilen sızma yağ sürülüyor, ayrıca kötü kokmaması için çeşitli baharatlar, pudra ve sandal ağacı tozu serpiliyor. Bir de ölünün ağzına pirinç taneleri yerleştiriliyor. Sonunda da Ganj suyundan ağzına son kez su damlatarak hazır hale getiriyor. Odunları tutuşturması için yakılan kutsal ateşi ölünün bedeninin yattığı odunlara dokundurur ve ayin başlar. Ateşin yanması ile ölünün yakınları ilahiler söylemeye başlar ve Puja yapılır.

Nehir boyunca, Hinduların kutsal banyolarını yaptıkları Ghat’lar da vardır Ganj Nehri’nde yıkanmak günahlardan arınmak anlamına gelmektedir. Bu sebeple sabah gün doğarken binlerce inançlı Hindu bu basamaklara gelerek kutsal arınma banyolarını yapar. Elbette ertesi sabah bu renkli törene şahit olmak için gün doğuşunda biz de Ganj ' da yine bir kayığın içindeydik. Varanasi muazzam fotojenik bir şehir . Ve buraya dair en canlı ve renkli görüntüler herhalde bu sabah yıkanma ayinleri esnasında yakalanıyor. Her yaştan binlerce insan , binlerce renkle kendi kişisel ritüelini yapmak üzere buluşuyor Ganj ın gri sularıyla.. Dua eden binlerce insanın yanında ortalıktaki kemikleri çekiştiren köpekler, su içmeye gelen inekler, domuzlar, çamaşırhanelerin iş başındaki işçileri , tüm bunları fotoğraflamaya çalışan benim gibi gezginler, meditasyona girmiş heykel gibi duran Sadular, seyyar satıcılar, 24 saat devam eden ölü yakma törenleri... Hepsi tek tek kendi koşuşturmasında ve hepsi bir arada...

Tüm bu renk ve hareket cümbüşünün yanında  Ganj a gündüz gözüyle bakıyorum. Tek bir şey görüyorum: Gri .. Ganj Varanasi nin renkliliğini vurgulamak, ona mütevazi bir fon oluşturmak ister gibi , göz alabildiğine geniş bir gri ... Tam da gece yaşadığımız görüntüsünden, üzerinde binlerce dilek mumu yüzen ışıl ışıl giysisinden ne kadar farklı diye düşünürken arka fonda rehberimizin uyarı mahiyetindeki açıklamasını duyuyorum: "7  yaşından küçük çocuklar, hamileler ve cüzzam hastalığından ölenler yakılmaz , direk Ganj'ın sularına bırakılır. Bu nedenle suyun içinde cesetlere rastlayabilirsiniz bu görüntüye hazırlıklı olun !" Ne Çelişki diye düşünüyorum yine : sabahları buraya yaşamı kutsamaya, arınmaya gelen binlerce insan içinde ölümün yüzdüğü bu nehrin sularında yıkanıyor..

Sabah ki kayık gezimizin son durağı olan ghata varıyoruz. Basamaklara adım attığımda tek fark ettiğim şey küller... Ölü yakma ghatlarından birine çıkmışız. Etrafta hala Ateşler var. Küllerin üzerinden yürüyoruz.. Tuhaf bir his diye geçiriyorum içimden... Hiç ölümü mu kadar yaşamın parçası olarak hissetmemiştim...Hemen ardından yapımında 800 kg altın kullanıldığı için Golden Temple (Altın Tapınak )olarak bilinen Varanasi nin en büyük tapınağına , bu yaşlı şehrin kalbine  doğru yaklaşık bir saat süren yürüyüş yolculuğuna başlıyoruz....