Ölümsüz Aşkın Mabedi Agra Kenti
Tarih sahnesinde yer alan kimi yerlerin hikayesi kendilerinden daha çok öne çıkar ve belleklerde yer eder. Pek çok kişinin adını ilk defa duyduğu Kuzey Hindistan bölgesindeki tarihi Agra Kenti de işte bu ünden yana nasibini barındırdığı hikayelere kaptırmış mütevazi ama zengin şehirlerden bir tanesidir.
17. Yüzyılda Büyük Babür İmparatoru Şah Cihan henüz 16 yaşında olan Ercüment Banu isimli güzel kadına aşık olur ve beş sene bekledikten sonra onunla evlenir. Güzelliği, zekası ve iyilikseverliği ile bütün imparatorluğun gönlünde taht kuran bu zarif sultan Mümtaz Mahal olarak anılır olmuş. Eşine büyük bir aşkla bağlı olan Şah Cihan onu gittiği her yere götürüyor, zevkine ve fikirlerine çok önem veriyormuş. Bu duygulu, zeki ve güzel kadın 1631 yılında 14. çocuğunu doğururken vefat etmiş. Şah Cihan ise büyük bir aşkla sevdiği eşinin ölümü üzerine uzun ve derin bir yas dönemine girmiş. Hatta devlet işlerinden elini çekerek kendini sanat ve mimarlık projelerine vermiş. İşte eşine duyduğu aşkı asırlar boyu anlatacak özellik ve büyüklükteki Taç Mahal’in inşası da ölen eşinin anısına gerçekleştirdiği en önemli proje olmuş.
Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt olarak kabul edilen Taç Mahal ve etkileyici hikayesine ev sahipliği yapan Agra şehri, Hindistan’nın kuzey eyaleti olan Uttar Pradesh’de yer alan ve Yamuna Nehri’nin kıyısına kurulmuş eski bir şehirdir.
Bir zamanlar Hindistan’da hüküm sürmüş Babür İmparatorluğu’nun eski başkenti olup buram buram tarih kokar. Tac Mahal ve Agra Kalesi gibi mimari harikalarıyla şimdi ki zamanın gayri resmi olarak ”Kültür Başkenti” sıfatını taşır.
Agra'daki Yamuna Irmağı'nın kıyısına inşa edilen ve Hindistan'ın sembolü haline gelmiş olan Taj Mahal'in yapımında imparatorluğun en usta zanaatkarları dahil 20,000'den fazla işçi çalışmış. Kusursuz beyaz mermerin altına döşenen milyonlarca tuğla inşaat alanında pişirilmiş.
Yapının mimarları; Mimar Sinan’ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile yapıdaki yazıları yazan Hattat Serdar Efendi, eserin yapımı için Şah Cihan tarafından İstanbul‘dan davet edilmiş. 1632’de inşasına başlanan eser, 20 yıl sonra 1652’de tamamlanmış.
Tac Mahal‘in yapımında parlak, ince mavi damarları olan beyaz mermer kullanılmış. Aynı mermerden yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre olan ve Mümtaz Mahal ile Şah Cihan'ın sandukalarının bulunduğu kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmış ve 1648 yılında tamamlanmış. İnsan ağzından çıkan her ses, yedi kez yankılanacak şekilde akustiğe sahiptir.
Unesco Dünya Mirası Listesinde yer alan Tac Mahal dünyanın harikalarından birisi ve çok özgün etkileyici bir mimariye sahip. Tac Mahal’in yapımında beyaz mermer ve kırmızı kum taşı kullanılmış. Görkemli ana türbe binası tamamen beyaz mermerden, külliye içindeki diğer kısımlarında ise kırmızı kum taşı kullanılmış. Tac Mahal’in mermerleri üzerine yapılan oymalarda akik, kristal, firuze, yakut, zümrüt, elmas, topaz, inci, mercan, lacivert taşı, sedef altın, fildişi gibi değerli taşlar kullanılmış.
Ziyaret için motorlu araçlarla dört kilometre kadar yakınına geliyorsunuz bu aşkın sembolü haline dönüşen zarif mabede. Sonrası ya elektrikli araçlarla ya da yürüyerek katediliyor, nazlı anıtı egzoz dumanından korumak için . Hatta beş yıl içinde ziyarete kapatılacağı sadece bir km yakınına yaklaşılarak görülebileceği söyleniyor. Yani bu olursa ilerde anıtın içinde gezmiş, zamanın eskitemediği aşk hikayesinin hüzünlü mekanına dokunmuş şanslı kişilerden olacağım. Taç Mahal günün farklı saatindeki ışıklarda farklı renklere bürünen şiirsel bir yapı. Sabah gün doğumunda Gül pembesi , gün içinde bembeyaz ve gün batımında altın rengine bürünüyor. Dolunay gecelerinde ise pırıl pırıl parıldadığı için, bu eşsiz sahne ziyaretçiler tarafından da yakalanabilsin diye ziyaret saati daha uzun tutuluyor. Hatta 1966 Hindistan-Pakistan savaşında, Pakistan savaş uçaklarına yol gösterici bir parıltı olmaması için Hindistan Hükümeti tarafından, kubbesi siyah bir çadırla örtülmek zorunda kalmıştır.
Tac Mahal'in en güzel manzarasına sahip Agra Kalesi ise Şah Cihan ve eşinin aşkında hüzünlü bir sona ev sahipliği yapmıştır. Taç Mahal inşa edildikten sonra oğlu tarafından devrilip bu Kaleye hapsedilen İmparator Cihan hayatının geri kalanını Oktagonal Kuleden Taç Mahali seyrederek ve yas tutarak geçirmiştir.
Sadece bir kale değil neredeyse bir kasaba olan Agra Kalesi Babür İmparatoru Akbar tarafından kırmızı kum taşından inşa ettirilmiş ve 1573 yılında tamamlanmış .Kale’nin dört büyük kapısı vardır: Delhi kapısı, kralın resmi girişi için kullanılmıştır. Divan-i Has ve Divan-ı Aam sırasıyla, kraliyet mensupları ve halk için ayrılmıştır. Agra Kalesi, Babür mimarisinin bir özeti gibidir. Tac Mahal bahçelerinin yakınından başlayan kalenin 2.5 km uzunluğundaki güçlü surları, Babür hükümdarının imparatorluk şehrini çevrelerdi ve aynı zamanda İmparatorluğu’nun ikameti idi. Kalenin içinde Şah Cihan tarafından yaptırılan Cihangir Sarayı ve Has Mahal gibi birçok saray, Divan-ı Hasgibi kabul salonları ve iki çok güzel camii vardır. Kalenin şahane iç bahçelerinde ise sizi sırtı çizgili küçük sincaplar dostlukları ile karşılıyorlar. Hele bir de çantanızda onlar için yiyecek varsa en can dostları oluveriyorsunuz bir anda.
Agra’dan yaklaşık 40 km.uzaklıkta ise 1571 ve 1585 yılları arasında başkent olmuş Fatehpur Sikri ( Zafer Şehri) yer alır. Su problemleri yüzünden terk edilen külliye modeli şehir çok iyi korunmuştur ve neredeyse tamamı ayakta ve ziyaret edilebilir haldedir. Bugün hayalet şehir gibi olan ve büyük hayalleri olan, Babür hükümdarı Akbar’ın kurduğu bu sanat eseri şehrin hikayesi de en az görünümü kadar masalsıdır:
Fatehpur, Akbar zamanında 30 yıl kadar Babür İmparatorluğunun başkentliğini yapmış. Başkentin buraya taşınma sebebi ise; bir türlü oğlu olmayan Akbar, buradan geçerken, burada yaşayan bir falcının methini duyar ve ona bir fal baktırır. Falcı ona üç tane oğlu olacağını söyledikten sonra, Akbar’ın gerçekten de üç oğlu olur. Bunun üzerine Akbar, başkenti bu falcının şehrine taşıma kararı alır.
Çok ince bir zevkin ürünü olan bu harika tarihi kentin en etkileyici özelliği; Akbar’ın Hindu, Müslüman ve Hristiyan eşleri kendi inançlarına göre düzenlenmiş birbirinden ayrı evleri –ve Akbar’ın birçok farklı görüş, felsefe ve dinden insanlarla faydalı tartışmalar yapmaktan hoşlandığı meclisinin, dört tarafa da aynı mesafede duran adalet balkonu…
Agraya gelmişken ve Taç Mahal’i de gezip bu mermer işçiliğine ve sanatına hayran olmuşken tabiki güncel atölyelerde devam ettirilen mermer kakma sanatını ( Pietra Dura) yakından incelememek olmazdı. Bu incelik, dikkat ve sabır isteyen zahmetli zanaat gerçekten insanı hayran bırakıyor. Ustalara övgülerinizi iletmeden ayrılamıyorsunuz.
Hindistan'ın kalabalık ve keşmekeşinin tipik örneklerinden olan Agra Kenti belki güzel bir şehir değil. Ama içinde barındırdığı süprizler ve güzellikler öyle anılarınızda yer ediyor ki burayı ziyaretinizi hep renkli ve güzel hatırlıyorsunuz. Agranın ziyaretçileriyle paylaştığı hikayeler ve renkler onların belleklerinde dünyanın dört bir tarafına yayılıyor ve küresel kültür mirasında ölümsüzleşiyor.
Bu şehirde Şah Cihan Taç Mahal’i inşa ettirirken eşine olan büyük aşkını yüzyıllar boyu diğer kuşaklara anlatacak bir anıt inşa etmek istemişti. Belki de eşine aşkla bağli bir imparatorun acılı kalbinin son arzusu günümüzde hala gerçekleşmeye devam eden bir kehanettir? Ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder